M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Müslümanların Dikkatlerine

Müslümanların Dikkatlerine

SEVGİLİ Müslüman kardeşlerime bazı hususları hatırlatmak istiyorum. Maddeler halinde çok kısa yazacağım, açık ve seçik...

(1) Allah’a iman ettik diyoruz, O’nun emirlerini yerine getirmiyoruz, yasaklarından uzak durmuyoruz.

(2) Peygambere iman ettik diyoruz, O’nun sünnetine uymuyoruz.

(3) Müslümanların Kur’ân’ı kendilerine hayat düsturu etmeleri gerekir. Biz Kur’ân’ı okuyoruz, sonra bildiğimizi okuyoruz.

(4) Riba/faiz muamelelerine batan bir İslâm toplumunun iflah olması mümkün ve muhtemel değildir. Biz ise açık veya “gizli” ribaya batmış vaziyetteyiz.

(5) İslâm’da imandan sonra en önemli vazife 5 vakit namazı cemaatle kılmaktır. Bu hususta da dehşet verici bir ihmal, hafife alma, gaflet ve hıyanet içindeyiz.

(6) Cihadı terk eden, cihad şuurunu yitiren bir Müslüman toplum zillete ve esarete düşmeye mahkumdur. Bugün Müslümanların içinde öyle şaşırmışlar vardır ki, ‘İslâm’da cihad yoktur...” diyebilecek kadar sapıtmışlardır.

(7) İslâm, kanaati emrediyor; biz ise lüks, aşırı tüketim, aşırı konfor, gösteriş, müzeyyen evler, müzeyyen yazlıklar, pahalı binitler, yüksek kalite giyim kuşam, lüks yeme içme gibi çürütücü, çökertici, fesada yol açan şeytanî işlerle meşgulüz.

(8) İslâm, kadınların ve kızların tesettüre girmesini emrediyor, bizim bir kısmımız dinin bu emrine tamamen arka çevirmiş, diğer bir kısmımız ise tesettür diyerek akıl almaz boyalara, şekillere bürünmüş. Bu konuda kendimizi ıslah etmezsek kurtulamayız, zilletten izzete geçemeyiz.

(9) İslâm, ilmi, irfanı, marifeti, kültürü, hikmeti emrediyor; biz ise bunların ana kaynağı olan faydalı ve değerli kitaplara, cep telefonlarına verdiğimiz önemin binde birini bile vermiyoruz.

(10) Her Müslümanın evinde televizyon var. Peki, kaç Müslümanın evinde özel kitaplık var? Müslümanların yüzde 99’u günde birkaç saat televizyon seyrediyor. Peki, her gün birkaç saat faydalı ve kıymetli kitap okuyup bilgisini arttıran kaç Müslüman var? Yüzde bir çıkar mı dersiniz?

(11) Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizi uyarmış: “Komşusu açken tok geceleyen bizden değildir...” Biz bu uyarıyı dikkate alıyor muyuz? Zengin, varlıklı, hatta orta halli Müslümanlar “Müslümanca” yeseler, yaşasalar artan para ve imkanla açların da doyması mümkündür. Bizde böyle bir gayret ve şuur var mı?

(12) Peygamberimiz “Bir kavme/topluma benzeyen ondan olur...” buyurmuş. Biz, bilerek veya bilmeyerek bizden olmayanlara hayranlık duyuyor ve onları maymunca taklit ediyoruz.

(13) İslâm ahlâkına ve öğretilerine göre para bir araçtır. Müslüman parayı amaç haline getirmez, putlaştırmaz. Para, maddî zenginlik, dünya servetleri konusunda bunca dinî uyarı varken, İslâmî kesimde bunlara aykırı nice işler yapılıyor. Toplumun zenginleşmesi, insanların gelirlerinin artması, harcamaların ve tüketimin çoğalması iyiye alâmet değildir. Para bolluğu ve zenginlik bir Müslüman toplumda azgınlığa, isyanlara, günahlara, fısk ve fücura yol açıyorsa musibet ve felâketlere hazır olmak gerekir.

(14) İslâm, nifakı, fitne ve fesadı, tefrikayı, menfi kavmiyetçiliği, mü’minlerin birbirleriyle çekişip tepişmelerini, sen ben kavgalarını yasaklamış ve mü’minleri tefrika konusunda çok açık ve kesin şekilde uyarmıştır. İslâm ümmeti, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik teşkil etmelidir. Şimdi biz böyle miyiz, yoksa birbirinden kopuk hiziplere, fırkalara, cemaatlere, gruplara, kliklere ayrılmış olup çekişiyor muyuz?

(15) Bir Müslümana en fazla zarar veren şey, kendi dilidir. İslâm ahlâkı kitaplarında, meselâ İmam-ı Birgivî’nin Tarikat-ı Muhammediye adlı eserinde lisan afetleri sıralanır ve Müslümanlar uyarılır. Biz lisanımızı koruyabiliyor muyuz? Gıybetten, nemîmeden uzak duruyor muyuz?

(16) Yakın zamanlara kadar Müslümanlar ağır baskılar altındaydı, eziliyordu. Sonra biraz hürriyet geldi... Biz bu hürriyetten yararlanarak dinimizi yüceltmek, kendimizi ıslah etmek, ülkemizi iyi ve doğru bir düzene kavuşturmak için gereği gibi ve yeterli şekilde çalıştık mı? Çalışmış olsaydık, Türkiye böyle olmazdı. Elimize para, imkân, servet geçince dağıttık; lükse, israfa, gösterişe yöneldik.

(17) Müslüman çocukların, gençlerin, yeni nesillerin; İslâm dininin öğretilerinin ışığında ve yönünde iyi, güçlü, vasıflı, üstün, ahlâklı, faziletli, karakterli, hamiyetli, mürüvvetli, fütüvvetli insanlar olarak yetiştirilmesi gerekir. Bu da mükemmel bir plan ve programla yapılabilir. Biz çocuklarımızı, gençlerimizi, yeni nesilleri böyle yetiştirebiliyor muyuz?

(18) Yüce İslâm dini, Cuma ezanı okununca Müslümanların ticareti bırakmalarını ve camilere gidip Cuma namazı kılmalarını, Allah’ı anmalarını kesin bir şekilde emrediyor. Bugünkü Müslümanlar bu emre uyuyorlar mı? Lokantacı Hacı Bey, Cuma ezanı okununca dükkandaki personele “Çocuklar ben namaza gidiyorum, siz işlere mukayyet olunuz, kasaya dikkat ediniz...” diyor. Bu ne biçim Hacı Beydir? Böyle dindar ve sofu Müslüman olur mu? Dindarı böyle yaparsa ötekiler neler yapmaz?

(19) Hizip, fırka, meşrep, tarîk asabiyeti çok kötü bir şeydir. Kur’ân’a göre üstünlük takva iledir. Biz ümmet şuurunu yitirmiş, fırka asabiyeti çukuruna düşmüşüz. Nice Müslüman “O Müslüman bizdendir, şu Müslüman bizden değildir” gibi lâflar ediyor. Böyle lâflar dine uygun mudur? Bütün Müslümanlar bizdendir. Öyleleri var ki, kendi tarikatından olmayan salih bir Müslümanı dışlıyor. Bu kafayı bırakmadıkça selâmet sahiline çıkamayız.

(20) Kur’an-ı Kerîm elbette dinimizin ana kaynağıdır. Peygamberimizin sünneti elbette ikinci ana kaynaktır. Lakin yeterli ilme, ihtisasa, ehliyete, liyakate, kültüre sahip olmayan Müslümanların kendi kafalarıyla Kur’ân’dan veya tercümelerinden, sünnetten, hadislerden dinî hüküm çıkarmaları, indî yorumlar yapmaları son derece zararlıdır. “Men fessere’l-Kur’âne bire’yihi fekad kefer” buyurulmuştur. İlmi, ehliyeti ve icazeti olmayanların din konusunda kendi kısa re’yleriyle, görüşleriyle konuşup hüküm vermeleri çok büyük bir felâkettir. Zaten son 70-80 seneden beri kefere-i fecere “Hocalar aradan çıksın, herkes dinini doğrudan doğruya Kur’ân’dan kendisi öğrensin” demiyorlar mı? Bugün esnaf, doktor, mühendis, okumuş okumamış, bilen bilmeyen herkes dinî konuları mıncıklıyor, hatta fıkhı inkâr eden bir mezhepsizler fırkası bile türedi. Bu disiplinsizlik giderilmedikçe kurtuluşumuz çok zordur.

(21) Bir İslâm toplumu için büyük felâket ve afetlerden biri de din sömürücülüğüdür. Dinin ticaret konusu olduğu, mukaddesat bezirgânlığı yapıldığı, birtakım rezillerin din yoluyla büyük zengin olduğu, dinin pazara düştüğü bir toplum elbette iflâh olmaz. Ülkemizde din, “Büyük bir sektör” olmuştur. Muazzam miktarda din rantı yenmektedir. Biz bu satırlarla elbette ki, dini hizmetler için toplanan ve yerli yerinde harcanan paraları kastetmiyoruz. Bir kısım haşaratın dini âlet ve vasıta ederek para kazanmalarını kastediyoruz.
İslâm’ı hakkıyla yaşamazsak kurtulamayız... İslâm’ı kendimize değil, kendimizi İslâm’a uydurmalıyız... Yaygın ve genel günahlarla, isyanlarla, fısk ve fücurlarla, tuğyanlarla, bid’atlerle selamet olmaz... Kuru Müslümanlıkla iş bitmez... Dinin hükümlerine uymak gerekir. Kur’ân’a, Sünnete, fıkha, Şeriata, İslâm ahlâkına itaat etmeliyiz. Açıkça günah işleyen bir İslâm toplumunun geleceği aydınlık değildir. Bir yol ayrımındayız, bir tarafta “Mevlâ’ya gider”, öbür taraf da “Belâya gider” yazılı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi