M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Diktatör İslam'a Karşı İdi

Diktatör İslam'a Karşı İdi

KUR'ANA ters düşen, aykırı olan, zıt olan her şey kötüdür... Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine, mütevâtir ve sahih hadîslerine ters düşen şeyler de kötüdür. Bütün iyi, doğru, güzel inançlar, işler Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyede belirtilmiş ve bildirilmiştir. Bunlara ters olan inançlar, ameller, zihniyetler, davranışlar da bâtıldır.

Allah "Kısasta sizin için hayat vardır" buyurmuştur.

Allah her çeşit fuhşu yasak kılmıştır.

Allah tesettürü farz kılmıştır.

Allah cinsellikle ilgili konularda iffeti, namusu, şerefli ve temiz bir hayat sürmeyi emr etmiş; nikah dışı ve sapık cinsel münasebetleri kesinlikle yasak ve haram kılmıştır.

Allah ribayı/faizi kesinlikle haram etmiştir. Riba/faiz almak, vermek, yemek en büyük günahlardan ve isyanlardandır. Allah gıybeti yasak ve haram kılmıştır...

Kur'an ve Peygamber bize, bütün Müslümanların tek Ümmet olmasını emr ediyor. Müslümanların birbirlerine düşmanlık etmeleri, birbirinden kopuk parçalara ayrılarak çekişmeleri haramdır.

İslam'da sahih ve muteber bir imandan sonra en mühim iş ve ibadet ihlasla ve dosdoğru bir şekilde beş vakit namaz kılmaktır.

İslam alkollü içkileri, zinayı, domuz eti yemeyi yasakladığı gibi israfı, saçıp savurmayı da yasak kılmıştır. Müsrifler (israf yapanlar, savurganlar) içki içenler, domuz yiyenler gibi günahkar olur.

Bugün Türkiye Müslüman toplumunda Kur'an'ın, Sünnetin, Şeriatın yasak kıldığı kötülükler yaygın ve yoğun haldedir.

Bunları bizzat işlemeyen Müslümanlar, emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını doğrudan doğruya ve dolaylı olarak yerine getirmemek suretiyle günaha girmiş oluyorlar.

Bazıları bahane olarak: Fitne fesat çıkmaması için emr-i maruf ve nehy-i münker yapmıyoruz bahanesini ileri süreceklerdir.

Emr-i maruf ve nehy-i münker farz-ı kifayedir. Bilkülliye (tamamen) terk olunamaz, tâtil edilemez. Zamana ve zemine, şartlara göre mutlaka eda edilmelidir yani doğru dürüst yapılmalıdır.

İsmet Paşanın başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı devirlerinde yüksek sesle emr-i maruf ve nehy-i münker yapanları idam ederlerdi.

12 Eylül 1980'den sonraki yıllarda emr-i maruf yapmak çok zordu.

Bugün kör topal da olsa bir demokrasimiz var, çoğulculuk var, medya hürriyeti var, gazete, dergi, kitap ve broşür çıkartmak, internet medyası serbest. Artık nâdir istisnalar dışında inançlarından, düşünce ve görüşlerinden, tenkitlerinden dolayı Müslümanlar tutuklanmıyor.

Günümüzün şartlarına göre hikmetli ve mutedil bir şekilde emr-i maruf yapmak fitne ve fesat olmaz. Aksine yapmamak fitne ve fesattır.

Müslümanları tashih-i itikada yani Kur'ana, Sünnete, Selef-i Salihine göre doğru itikada çağırmak.

Müslümanları beş vakit namaza çağırmak.

Müslümanları cemaate çağırmak.

Müslümanları zekatı dosdoğru vermeye çağırmak.

Müslümanları zekat konusundaki istismarlar, ahlaksızlıklar, sömürüler konusunda uyarmak.

Müslümanları, ahlaklarını düzeltmeye, gıybetten, israftan, lüksten, gurur ve kibirden, hizip ve fırka fanatizminden, aşırı yemek yemekten, dedikodudan uzak durmaya çağırmak... gibi şeyler niçin fitne ve fesat olacakmış?..

Evet, günümüzün büyük fitnelerinden biri de Müslümanların emr-i maruf ve nehy-i münker farizasını terk etmiş olmalarıdır.

Temennim:

Tezelden bir "İyiliği Desteklemek Kötülüğü Kösteklemek" derneği veya vakfı kurulmalıdır. Bu vakfa her cemaatten ve fırkadan ehliyetli eleman alınmalıdır. Bu kuruluş bildiriler yayınlayarak, broşür ve kitapçıklar çıkartarak, gazete ve dergilere ilanlar vererek, mektuplar ve mesajlar göndererek, sohbet ve konferanslar tertipleyerek harekete geçmelidir.

Böyle bir dernek veya vakıf bünyesinde çeşitlilik (her cemaatten, tarikattan, fırka ve hizipten ehliyetli ve vasıflı eleman) olmazsa yeteri kadar hizmet edemez.

Böyle bir dernek para toplama makinesi, para kesen darphane haline getirilmeyecek, din ve mukaddesat sömürüsüne tamamen kapalı olacaktır.

Müdürleri, katipleri, tam gün çalışan memurları dışında kimseye para ödenmeyecektir.Bu yolda hizmet eden ulema, fukaha, salih ilahiyatçılar, gönüllü hizmetkarlar para almayacaklar, menfaat talep etmeyeceklerdir. Onların ücretleri, maaşları, mükafatları Aziz ve Celil olan Allah'a aittir. Fetva verecek para alacak, makale yazacak, bildiri metni hazırlayacak ve bu işlerden para alacak... Böyle şeyler ihlaslı ve sadık Müslümanlara yakışmaz.

İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek kuruluşu, bütün faaliyetlerini, yayınlarını hikmet sahibi psikologlarla danışarak yapacaktır.

Birkaç sene içinde bu kuruluşa ait internet sitesini milyonlarca vatandaş takip etmeye başlayacak, bilgilenecek ve aydınlanacaktır.

Bu kuruluş kesinlikle, doğrudan doğruya politika yapmayacak, siyasetin üzerinde kalacaktır.

Birtakım cemaatler, tarikatlar, gruplar, klikler bu kuruluşu ele geçirmek isteyecektir. Onlara imkan ve fırsat verilmeyecektir.

Böyle bir dernek veya vakıf kurma işine ehliyetsiz, vasıfsız, liyakatsiz, tecrübesiz, birikimsiz, hikmetsiz, medeniyetsiz, ahlak ve karakterleri yetersiz Müslümanlar teşebbüs ederlerse kuruluş, kurulmadan önce batmış ve kirlenmiş olur.

(İkinci yazı)

Ticaret ve İş Hayatı Nasıl Düzeltilir?

İSLAM hukukunun maddelerinden biri şudur: "Deyn eda olunur" yani borç ödenir.

Zamanımızda bir kısım vatandaşlar borçlarını, şu veya bu zaruretler ve sıkıntılar yüzünden, ödemek istedikleri halde ödeyemiyorlar.

Bazıları ise ödeme imkanları olduğu halde ödemiyorlar. Bu büyük bir ahlaksızlık, haksızlık, günahtır, bir tür anarşistlik ve haydutluktur.

Bir ülkede borçlar vaktinde ödenmezse iktisadî ve ticarî sektörde güven kalmaz ve işler bozulur.

Namuslu, şerefli, haysiyetli, doğru ve dürüst vatandaş ve tacir borcunu öder.

Borcunu ödemek dinen farzdır.

Başına bir felaket gelmiş, zarurî bir mazereti var ve borcunu vaktinde ödeyemeyecek. Alacaklının bu kişiye mehil vermesi (ertelemesi) vâcibtir. İslam'da kardeşlik hukuku ve insanlık anlayışı bunu gerektirir.

Adamın kasasında, cebinde, hesabında parası var; imzalamış olduğu senedin vadesi geliyor ve ödemiyor. Böylesi alçak bir insandır, adam değil, heriftir, hanım değil karıdır.

İslam dini sadece inançlardan, ibadetlerden ibaret değildir. Dinimiz ferdî (bireysel) ve içtimaî (toplumsal) hayatın tamamını kapsayan ilahî hükümler koymuştur.

İslam dininde dünyevî ve uhrevî ayrımı yoktur.

Din ile hayatı birbirinden ayırmayı hedefleyen sekülarizm küfürdür.

Türkiye'nin bugünkü iktisadî, ticarî, mâlî (finansla, parayla ilgili) durumu dine ve ahlaka uygun mudur? Maalesef büyük ölçüde uygun değildir. Haram yeme yaygın hale gelmiştir. On milyonlarca halk yalan veya abartmalı reklamlarla aldatılıyor. Vahşi ticaret, vahşi kapitalizm, vahşi liberalizm iş hayatına hakim olmuştur. Ticaret hayatında insan insanın kurdu olmuştur. Dürüstlüğün ve ahlakın pabucu dama atılmıştır.

Bütün bu kötülükler nasıl düzeltilebilir veya nasıl azaltılabilir?

Yapacak ilk iş eski ahilik ve fütüvvet ahlakını canlandırmak ve hayata geçirmektir.

Toplumun iktisadi, ticarî, sınaî (endüstriyel) faaliyetlerini din ahlakının kontrolü altına almaktır.

Yalan olmayacak,

Halkı aldatmak olmayacak,

Gerçeğe aykırı ilan ve reklam yapılmayacak,

Lüks ve israf teşvik edilmeyecek,

İhtikâr yapılmayacak,

Bâtıl alış veriş yapılmayacak,

Haram rantlar yenmeyecek,

Haram komisyonlar alınmayacak,

İhalelere fesat karıştırılmayacak,

Kanaatli bir hayat sürülecek,

Borçlar vâdelerinde ödenecek,

Para put haline getirilmeyecek, Altın Buzağı'ya tapılmayacak,

Para kazanmak, zengin olmak için her halt yenmeyecek,

Kötü bir efendi olan para ve zenginlik, iyi bir uşak haline getirilecek...

Bütün bunlar iyi kitapları okumakla gerçekleşmez. Mutlaka İslamî bir ahîlik ve fütüvvet teşkilatı kurulması gerekir.

Bugünün Müslümanlarında böyle bir kültür, böyle bir niyet, böyle bir irade ve teşebbüs var mıdır?

Heyhat, heyhat, heyhat!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi