M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ehliyet ve liyakatin önemi

Ehliyet ve liyakatin önemi

İslam tüm dünyayı, bütün insanlığı kucaklayan evrensel bir dindir. İslam, ırk ayrımı yapmaz; Müslüman beyaz siyah, sarışın, esmer, şu veya bu ırka mensup olabilir.

Lisanlar değişik olabilir, ülkeler değişik olabilir...

Müslümanlar, din kardeşi olmak bakımından ayırıma tabi tutulmaz.

Fıkıh mezhebine bağlılık bakımından ayırım yoktur: Hanefîlik, Malikîlik, Şafîlik, Hanbelilik... Yeter ki, Sünnet ve Cemaat ehli olsun.

Şeriata bağlı tasavvuf tarikatlarının hepsi birer Tarikat-ı Muhammediyedir. Nakşî, Kadirî, Rufaî, Mevlevî, Bedevî, Şazelî, Halvetî, Cerrahî ayırımı yapılamaz.

Hangi fıkıh mezhebine bağlı olursa olsun ulema ve fukaha muhteremdir.

Hangi tarikatın şeyhi olursa olsun, bütün meşayih muhteremdir.

Yeter ki, icazetli gerçek ulema, fukaha, meşayih olsun.

Ümmet birliğini kabul eden, bid'ate sapmayan bütün hayırlı çeşitlilikler, cemaatler, gruplar muhteremdir.

Müslümanlar arasında rütbe, derece farkı var mıdır? Elbette vardır.

Âlim Müslüman, âlim olmayandan üstündür.

Müminlerin en keremlisi, en fazla takvalı olanlardır.

Ahlâklı Müslüman, ahlâkî zaafları olan Müslümandan üstündür.

Kur'an-ı Kerim "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" diyor. Bilenler, bilmeyenlerden üstündür.

Sahih imanı olan hiçbir Müslüman kardeşlikten atılamaz ve dışlanamaz.

Bir Müslümanın itikadındaki bozukluğun ve bid'atin kendisini maazallah küfre götürdüğüne, yetkili olmayan hiçbir kimse kendi kafasından karar veremez. Böyle bir kimsenin durumunu yetkili ve icazetli müftü inceler, sorgular, savunmasını ister. Sonunda fetva verir. Bu fetva da yetmez, yetkili kadı'nın ve İslam devlet başkanının bunu tasdik etmesi gerekir. Zamanımızda birtakım cahiller isim vererek, kimlik belirterek onu bunu küfürle suçluyor. Bu, büyük bir azgınlıktır. Yahu, sen kimsin de savunmasını almadan bir Müslümana kâfir diyorsun?

Ehliyet konusunda Müslümanlar arasında farklılık vardır. Hepsi mümindir, Müslümandır, kardeştir ama zekâları, akılları, karakterleri, kabiliyetleri, liyakatleri eşit değildir. Emanetler, yani memuriyetler, makamlar, mevkiler, başkanlıklar, müdürlükler, vazifeler ehliyet ve liyakate göre verilmelidir.

"Bu bizim cemaatten veya tarikattan, bu iş, bu müdürlük ona verilsin..." Bu kişi o emanete ehil değilse, işin, müdürlüğün ona verilmesi haram olur. İlle de emanetlerin ehline verilmesi lazımdır. Aksi takdirde Ümmet çöker, devlet sarsılır, toplum fitne ve fesat içinde kalır, düşmanlar Müslümanların tepesine biner.

Kanunî Sultan Süleyman zamanında İstanbul'a gelen, Osmanlı mülkünü gezen bütün elçiler ve gezginler şu hususta ittifak etmişlerdir: Osmanlı devletinde ehliyetsize, liyakatsize, hak etmeyene hiçbir makam, mevki, büyük veya küçük memuriyet verilmez. Bu yüzdendir ki, devletimiz ve Ümmetimiz o zaman çok güçlüydü, karada yürüyerek, denizde yelkenli gemiyle Viyana'ya, Hint Okyanusu sahillerine kadar hükmünü yürütüyordu.

"Bu kardeş bizim cemaatten... Bu muhterem bizim tarikattan... Bu efendi bizim ihvan grubumuzdandır..." gibi fanatizmlerle emanetler, ehil ve layık olmayan kimselere verilince o ülke, o toplum, o devlet yıkılmaya başlar.

Tarihte Osmanlı devleti gibi bir sistem, bir düzen, bir pax görülmemiştir. Müslümanların eline esir düşmüş köleler, yahut Hıristiyan reayanın çocukları Müslüman ediliyor, okutuluyor ve bunların bazısı, Padişahtan sonra devletin 2'nci adamı olabiliyordu. Başka hiçbir sistemde ehliyet ve liyakate bu kadar önem verilmemiştir. Osmanlı devleti derken, tabiî ki, kuruluş ve yükseliş devirlerini kastediyorum.

Biz bugünkü Müslümanlar Osmanlılık edebiyatı yapıyoruz ama onların zekâsından, aklından, firasetinden, ahlâk ve faziletinden çok uzağız.

Bendeniz bütün müsbet, hayırlı, faydalı cemaatlere, tarikatlara, gruplaşmalara taraftar bir Müslümanım. Lakin, cemaat ve tarikat taassubunu kesinlikle kabul etmem ve hoş görmem.

Ehliyetli olmayan bir tarikat veya cemaat kardeşine emanet vermek, İslam'a ve Ümmete hıyanet olur.

Benim elimden gelse, dünyanın 160 irili ufaklı ülkesinden Türkiye'ye ehliyetli, liyakatli, yüksek beyinli, hizmetkâr ithal ederim.

Yeryüzünde şu anda çok sayıda, çok parlak, çok hizmet edecek, çok değerli mühtedîler vardır. Bunları devşirmeye çalışırım.

İslam ülkelerinden işe yarar beyinler ithal ederim.

İslam'a karşı olmayan gayrimüslimlerden bile ehliyetli, liyakatli, istidatlı, kabiliyetli adamlar seçer getiririm.

ABD'yi bu kadar güçlü kılan nedir?.. Dünyanın her yerinden beyin ithal etmesidir.

Bizde şu anda ehliyet ve liyakat ölçüsü terkedilmiş, onun yerine bizim cemaatten, bizim tarikattan, bizim gruptan asabiyeti getirilmiştir.

Müslümanlar kadrolaşırken şu konularda çok hassas ve dikkatli olmalıdır:

1. Tashih-i itikat, yani inançların Kur'an'a, Sünnete, selef-i salihînin itikadına uygun olması.

2. Beş vakit namazın ikamesi yani dosdoğru kılınması.

3. Kur'an, Sünnet ahlâkına uyulması.

4. Din sömürüsüne, mukaddesat bezirgânlığına, kokuşmaya en ufak ölçüde dahi fırsat verilmemesi.

5. Evrensel Ümmet şuuruna sahip olunması.

6. Hizipçilikten, fırkacılıktan, kabile ve grup asabiyetinden uzak durulması.

7. Mutlaka ehil ve layık olması.

Şu anda İslam dünyasında ve Türkiye'de Ümmeti yükseltecek ve zafere götürecek vasıflı, ehliyetli, liyakatli, üstün yeterli sayıda eleman yoktur.

Diktatör, kokuşmuş, zalim rejimler yüzünden 70 seneden beri İslam dünyasının trilyonlarca dolarlık petrol gelirleri kapanın elinde kalmıştır.

Avrupa ülkelerine gidiniz, Müslümanların camilerinin ve kültür merkezlerinin bile bölünmüş ve paylaşılmış olduğunu göreceksiniz. Türkiye'nin kontrolündeki camiler, Suudî Arabistan'ın camileri, Fas camileri ve saire. Ne ayıp, ne utanç verici durum. Ehl-i Sünnet Müslümanlarının camileri ortak mekânlar olmalıdır. Bizim rejimimiz laik ama dış ülkelerde bile camisi var!

Ehliyet ve liyakat deyince sadece zekâ, akıl, tahsil, uzmanlık düşünülmemelidir. Bunların yanında yüksek ahlâk, fazilet, yüksek karakter olmazsa işler yine yürümez.

Son 70 yıl içinde trilyonlarca petro-dolar ile yeni Gazalîler yetiştirilebilirdi.

Bundan 60 sene önce Güney Kore'de Hıristiyanlık yaygın değildi. Şu anda belki de ülkenin yarısı Hıristiyan olmuştur. Müslümanlar ise aynı başarıyı gösterememişler, küçük bir azınlık olarak araya sıkışıp kalmışlardır.

Yahova Şahitleri kendi din ve inançlarını yaymak için 100 küsur lisanda kitap çıkartıyorlar, bir kitabı (çeşitli dillerdeki baskılarıyla) yüz milyondan fazla basıyorlar. Biz Müslümanlar ne yapıyoruz?

İslam dünyası Abdülkadir Geylanî, İmam-ı Rabbanî, Selahaddîn Eyyubî, Şeyh Şamil, Emir Abdülkâdir Cezairî gibi ehliyetli, liyakatli, âlim, fazıl, ahlâklı, yüksek karakterli, faziletli, hikmetli şahsiyetlerle yücelir. Müslümanlar böyle kimselere tâbi olmalı, onların gösterdiği yollarda yürümelidir.

*(İkinci yazı)

Başörtülü Kadın Adaylar Yok

AVRUPA ve ABD üniversitelerinden mezun başörtülü/tesettürlü hanımlarımız var. Gönül arzu ederdi ki, bunlardan bir kısmı hürriyetçi, liberal, antivesayetçi partiler tarafından listelerin başına konulsun. Maalesef böyle olmadı.

On sene kadar önce Azerbaycan'a gitmiştim. Oranın Millet Meclisinde bile başörtülü hanım vekil vardı.

Halen Belçika'da başörtülü Türkiye kökenli bir hanım vekil bulunuyor.

Maalesef Türkiye'nin güçlü İslamcıları Merve Kavakçı hadisesinin rövanşını almak istemiyor.

Hepsi için söylemem ama bir kısım İslamcılar, bozuk düzeni veya sistemi değiştirip yerine adil bir düzen getirmek için çalışacaklarına, mevcut sistemden nemalanmayı ve rantlanmayı tercih ediyorlar gibi geliyor bana.

Doğrusu, yaklaşan seçimlerde başörtülü kadın aday olmamasına üzülüyorum.

Genelde, açık kadın adayların sayısı da azdır, yetersizdir.

Son bir asır içinde dünya ve Türkiye Müslümanlarının kafaları kadın konusunda daima karışık olmuştur.

İslam hukukunda şöyle bir fetva vardır: Bir İslam şehrini düşman ordusu kuşattı. Sonunda surları yıktılar, kapıları kırdılar, kafirler şehre girmeye başladılar. Böyle bir durumda Müslüman kadın ve kızlar velilerinden izin almaksızın ellerine geçirebildiklerle silahlarla sokaklara meydanlara çıkarlar ve cihad fi sebilillah yaparlar.

Bugün Türkiye Müslümanları bir hürriyet ve haysiyet mücadelesi veriyorlar ama yapılması gerekenleri yapmıyorlar.

Halide Edib İslamcı değildi. Onun Müslümanlığı bile şüphelidir. Buna rağmen çarşafına bürünmüş, Sultan Ahmed mitinginde nutuk okumuş, Milli Mücadeleye "Halide Onbaşı" olarak katılmıştır.

Yeni Meclis'te en az 50 tesettürlü kadın milletvekili olmasını arzu ediyorduk ama realitede bu gerçekleşmeyecek. Baht utansın!..

Laikler başörtülü milletvekiline karşı... Çağdaşlar karşı... Kemalistler karşı ve güçlü İslamcılar da karşı... Buyurun cenaze namazına...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi