M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ağlayan Yok

Ağlayan Yok

Din elden gidiyor veya gitmiş, yeterli sayıda ağlayan yok. Şeriat elden gitmiş, feryat eden yok.

Beş vakit namazı halkın yüzde 90'ı kılmıyor, fazla üzülen yok.

Ramazan'da cayın cayır oruç yeniyor, kimin umurunda.

Fuhuş, ahlaksızlık, edepsizlik korkunç boyutlarda, bu kadarı da olmaz diyen hemen hemen yok.

Medya yoğun şekilde müstehcen yayın yapıyor, tahrik edici seksî resimler basıyor; protesto eden yok.

"İslam'da teravih yoktur, Peygamber teravihi yasaklamıştır" (Olmayan bir şeyi nasıl ve niçin yasaklıyor?) hezeyanı savruluyor, en az bir milyon Müslüman protesto etmiyor.

Feministler yatsı ve teravih namazında Hacıbayram Camii'nin içine erkekleri sokmuyor. Sadece kadınları içeriye alıyor; bu bid'at tepkisiz kalıyor.

Ceza Kanunu'ndan zina suçu kaldırılıyor, gereken tepki gösterilmiyor.

Diyanet kadrosundan bir kadın müftü yardımcısı Buharî'de yer alan sahih bir hadîs için "Peygambere söyletilmiş" diyor; aldıran yok.

Bazıları bunca kötülüğe karşı "Dinde zorlama yoktur" diyor. Dinde zorlama olmaması gayr-i Müslimler içindir. Müslümanlar (zemine ve zamana göre) dinî konularda zorlanır.

Bir İslam devletinin Müslüman tebaası beş vakit namaz kılmakla mükelleftir, bu konuda zorlama vardır.

Hür ve mukim erkekler, şer'î özürleri yoksa, farz namazları cemaatle kılmalıdır. Bu konuda da zorlama yapılır.

Bir İslam devleti nehar-ı Ramazan'da alenen oruç yenilmesine rıza göstermez, yiyenleri cezalandırır. 1923'te Cumhuriyet ilan edildiği zaman anayasanın ikinci maddesinde "Devletin dini İslam'dır" yazılı idi, İstanbul'da Dolmabahçe sarayında bir Halife vardı, kabinede Şeriat Bakanlığı bulunuyordu ve polis Ramazan'da oruç yiyenleri tutukluyordu...

Bugün İslam devleti yok, laik/seküler bir düzen var ama Müslümanlar yine de (yüzde yüz olmasa bile) emr-i mâruf ve nehy-i münker yapabilirler. Niçin yapmıyorlar?

İslam devleti yok ama mahalle baskısı ne güne duruyor.

Şiddete baş vurmadan, yasaları çiğnemeden, İslamî insan haklarını ihlal etmeden pekala mahalle baskısı yapılabilir.

Müslümanların çoğunda ruh kalmamış, gayret kalmamış, islamî şuur ve hassasiyet kalmamış.

Emr-i mâruf ve nehy-i münker şuuru ve hassasiyeti kalmamış.

Çağdaşlar, otobüse kısacık seksî şortla binip ayaklarını uzatan kız protesto edilince kızılca kıyamet kopartıyorlar ama Müslümanlar onlar kadar karşı tepki göstermiyor, dinî ve millî değerlerini yeteri kadar savunmuyor.

* (İkinci yazı)
Elektriğe Karşıymışım!

HES'lere karşıymışım, dolayısıyla elektriğe karşıymışım, mumla veya gazyağı lambasıyla aydınlanmaya razıymışım...

Ne geri zekalıca suçlamadır bu.

Bendeniz HES'e MES'e değil, tabiatın katl edilmesine karşıyım ve yüzde yüz haklıyım.

Bundan on beş sene önce kırsal kesimde mütevazı bir bağ evi yaptırmıştım. Nostaljik olsun diye içine elektrik tesisatı döşettirmemiştim. Çocukluğumda geceleri gazyağı lambası ile aydınlanırdık. Yine öyle yapabilirim sanmıştım. Bir de gördüm ki, gazyağının ışığıyla kitap okuyamıyorum, elektrik getirttim.

HES'leri tenkit etmek, HES'leri protesto eden köylülerden yana çıkmak elektrik düşmanı olmak demek değildir. Böyle bir iddia mantığa ve vicdana aykırıdır.

Biz tabiatın, yeşilliğin, insanların hukukun korunmasını istiyoruz.

Vaktiyle Karadeniz sahil yolunu tenkit edenler, yol yapılmasın demiyorlar, sahilde yapılmasın diyorlardı. Aradan zaman geçti, ne kadar haklı oldukları meydana çıktı.

Bendeniz nükleer enerjiye de karşıyım. Çünkü ileride yeni Çernobil faciaları olmasından korkuyorum.

İstanbul'un şu anda yirmi milyondan fazla nüfusa sahip olmasına karşıyım.

Çılgın projelerle bu nüfusun kırk milyona çıkarılmak istenmesine çok karşıyım.

İsrafın (savurganlığın) her türlüsüne karşıyım.

Rüşvete, hortumlamaya, o biçim komisyonlara, imar yolsuzluklarına da karşıyım.

Eğitimdeki Tevhid-i Tedrisat'a karşıyım.

Tevhid-i Tedrisat kanunla yapılıyormuş, binaenaleyh meşruymuş. Ne aptalca mantık!

Türkiye'nin Müslüman halkına gizlice muazzam miktarda domuz eti ve domuz yağı yedirilmesine de karşıyım.

Vazifelerini yapmayan belediyeleri ağır şekilde kınıyorum. Müslümanların hakları onlara haram ve zehir olsun!

Bütün haksızlıklara, zulümlere, sahtekarlıklara, haram yollarla zengin olmalara, israfa, sefahate hep karşıyım.

Yapılaşmaya kapalı arazileri inşaata açmaya karşıyım.

Dörtte birine inşaat izni olan arazinin dörtte üçüne inşa izni verilmesine karşıyım.

Altı kat binaya izin olan yerin on altı kata çıkarılmasına karşıyım.

Bütün haram, kirli, kara gelirlere ve servetlere karşıyım.

Türkiye'de TC başlıklı resmî devlet vesikalarıyla karı satılıyor, bu satıştan KDV ve gelir vergisi alınıp bütçeye konuluyor. Cumhurbaşkanının, Diyanet İşleri Başkanı'nın, müftülerin, bütün memurların maaşları yasal/legal karı satışı gelirleri katılmış bütçeden ödeniyor. Kanunla yapılan bu iş adalete, insan haklarına, kadın haklarına, vicdana, ahlaka, fazilete, gerçek hukuka uygun mudur.Karı satışı yasalmış... Pöh!..

Yasal da TC niçin uluslararası kadın hakları sözleşmelerine "Kadınlara yasal fahişelik yaptırmayacağım" diye imza koymuştur?

Yeni Ceza Kanunu'nda zina suç sayılmıyor diye zina yasal mı oldu?

Elektrik üretmenin en az sakıncalı yolları vardır. Onları arayıp bulsunlar ve hayata geçirsinler.

Önemli olan filan firmanın, filan müteahhidin, filancanın sebeplenmesi değil, Türkiye'nin ülke, halk ve devlet olarak menfaatlerinin korunmasıdır.

Önemlilik sırasında, elektrikten önce adalet, tabiatı korumak ve insan hakları gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi