M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Adalet Herkese Lazımdır

Adalet Herkese Lazımdır

Militan, saldırgan, zorba, insan hakları ihlalcisi, faşist, vicdansız, vesayetçi, milÎ kimlik ve kültür karşıtı, neokolonyalist İslam düşmanları yakın tarihimizde yargıyı alet ederek çok zulümler yaptılar. Onlar çoğunlukta olan Müslümanları ezdiler. Zalimâne kanunlarla temel hak ve hürriyetleri ayaklar altına aldılar.

Neydi o İstiklal mahkemeleri...

Şu meşhur TCK 163'üncü madde...

İskilipli âtıf Efendiyi nasıl asmışlardı...

Evlerinde Risale-i Nur okuyan Müslümanları, kesinleşmiş beraat kararlarına rağmen nasıl tekrar tekrar yakalayıp zindanlara tıkmışlar, ağır cezalarda süründürmüşlerdi...

Erzurumlu bohçacı kadın Şalcı Bacı'yı, şapka kanunun tenkit ettiği için idam etmişlerdi...

Düzmece ve abartma Menemen vak'asında asılanlar.

Ziylan vadisinde kurşuna dizilen binlerce vatandaş.

General Muğlalı'nın kurşunu dizdirttiği 33 vatandaş.

On bin sayfalık bir ansiklopedi yazmak gerekir yakın tarihimizdeki adaletsizlikleri yegân yegân anlatmak ve açıklamak için.

Camiden çıkarken namaz takkesini başında unutan dalgın Müslümanları tutukladıkları günleri ne çabuk unuttular.

Onlar bu ülkenin asıl sahibi Müslüman çoğunluğun temel insan haklarını ayaklar altına almışlardı.

1930'lu yılların ikinci yarısında Bursa'da bir vatandaş Ulu Cami minarelerinden birine çıkmış, Ezan-ı Muhammedî okumuştu. Bugün adalet istiyoruz diye bağıranların dedeleri, babaları, amcaları yeri göğü birbirine katmış, irtica diye haykırarak Müslümanlara iğrenç zulümler yapmışlardı.

Millî Şef İsmet Paşa'nın diktatörlüğü zamanında Necip Fazıl Büyük Doğu dergisinin kapağına kocaman bir kulak resmi koymuş, "Başımıza kulak istiyoruz!" diye yazmıştı. Sonra apar topar tutuklanmıştı. Gerekçesi?.. Paşa hazretleri ağır işitiyormuş...

Stalin Türkistan'da, bunlar Türkiye'de yıllar boyunca Müslümanlara kan kusturdu.

Müslüman halkın kimliğini ve kültürünü değiştirmek için her zorbalığı yaptılar.

Şimdi kalkmışlar bağımsız adalet, ah adalet vah adalet, adalet istiyoruz diye yaygara kopartıyorlar, şamata yapıyorlar.

Ben, çoğunluğa mensup Müslüman bir vatandaş olarak elbette yargıya müdahale edilmesini istemem.

Adalet herkese lazımdır.

Samimî olarak adalet istiyorum.

Dün adaletin canına okuyan, Müslüman çoğunluğa zulm eden zihniyetin adalet diye bağırması çok ibretlidir.

Adalet herkese lazımmış... Anladılar mı?

Dünkü yargı katillerinin bugün adalet ağıtları yakmaları kanıma dokunuyor.

Namaz kılıyor, karıları başlarını örtüyor, içki içmiyorlar, altın yüzük takmıyorlar suçlamalarıyla binlerce ordu mensubunu ordudan ihraç edip hayatlarını söndürmüşlerdi.

28 Şubat'tan sonra Müslümanların yurtlarına gidip kızların saçlarını çekiştirmişlerdi. Peruk takıp takmadıklarını anlamak için.

Onlar medeniyetimizin ve kültürümüzün en temel vasıtası olan İslam yazısını bile yasaklamışlardı.

Sözde adaletleri ve yalancı uygarlıkları sayesinde bugün Türkiye halkı atalarının, dedelerinin Türkçe mezar taşlarını bile okuyamayacak kadar kara cahil kalmıştır.

Dün Müslümanları ezerken, çoğunluğa kan kustururken, vatandaşları dinlerinden, inançlarından dolayı zindanlara atarken adalet diye bağırmıyorlardı.

Attıkları zulüm bumerangları döndü dolaştı kendi kafalarına çarptı.

27 Mayıs 1960'ta adalet var mıydı?

Halkın seçtiği sivil iktidar adaletle mi alaşağı edilmişti.

Adnan Menderes ve iki bakanı adaletle mi asılmıştı?

12 Mart 1971.

Bir yığın adaletsizlik, zulüm, haksızlık, işkence.

12 Eylül 1980.

Yaşını büyültüp astıkları ülkücü çocuk.

Zulüm, işkence, vahşet, merhametsizlik, insafsızlık.

28 Şubat adaleti... Aman ne adalet ne adalet...

Evet bendeniz kimseye zulm edilmesini istemiyorum.

Adaletsizlik yapılıyorsa asla memnun ve razı değilim.

Lakin lakin lakin...

Zulüm bumerangları dönüp dolaşıp atanların başına çarpınca ibret alıyorum. Onlar almıyor.

Bu memleketin Müslüman çoğunluğu adalet diyerek çok ağlamış inlemişti.

Bendeniz 1984'te ellerim ayaklarım zincirli olarak mahkum sevk aracında İstanbul'dan Gerede'ye sevk edilirken ah adalet diye inlemiştim.

Gerede cezaevindeyken ziyaret günü, İstanbul'dan gelen dostlarım cezaevine alınmamış, görüştürülmemişti. O zaman ah adalet diye inlemiştim.

Benim suçum neydi.

Darbe teşebbüsü mü?

Hayır, birkaç mâsum yazı yazmıştım.

Adalet herkese lazım.

Dindara da lazım, dinsize de lazım.

Selanikliye de lazım.

Bu lüzumu inşallah herkes anlamıştır.

Zulüm bumerangının dönmesi.

Bu da adaletin bambaşka bir tecellisi...

* (İkinci yazı)

Doğalgaz Hem Isıtır Hem Yakar

DOĞALGAZA büyük nispette zam gelmiş. Haberin sadece başlığını okudum, yüzde kaç olduğunu merak bile etmedim. Fakirhânede doğal gaz yok. Dışarıya bağlı bu yakıt ile ısınma başlayınca hayli yazı kaleme almış, ileride bu doğalgaz halkı çok yakar demiştim. Evet doğalgaz hem ısıtır, hem yakar. Doğalgaz kimleri yakar? Zenginleri yakmaz. Dar gelirlileri çok yakar, orta sınıfın da bütçesini fena sarsar. Doğrusu doğalgaz gerçekten temiz yakıttır. Temiz ısıtır, temiz yakar. İstanbul'da büyük bir deprem olursa hem on binlerce bina yassı kadayıf gibi yıkılacak, on binlercesi de oturulmaz hale gelecek; daha bitmedi yirmi bin de yangın çıkacakmış. Sahilleri de büyük bir ihtimalle dev dalgalar silip süpürüp temizlik yapacakmış. Büyük bir kriz olur, Allah saklasın savaş çıkar veya milyarlarca dolarlık faturalar ödenmezse doğal gaz kesilir, o zaman halk donar. Artık evlerin çoğunda soba borusu deliği bile yok. Olsa bile İstanbul'un yirmi milyonu aşmış nüfusunun odun ve kömürle ısınması artık mümkün değil. Yetecek miktarda odun kömür bulunamaz, bulunup yakılsa bile dumanına dayanılamaz. Elektrikle ısınma da temizdir ama o da çok pahalı, zaten herkes elektrikle ısınmaya kalksa mevcut enerji yetişmez. Elektrik temizdir ama onun da manyetik alanlar oluşturması var. İnterneti açarsanız bu konuda hayli uyarı bulursunuz. Nerede kalmıştık, doğal gaz elhak temiz bir yakıttır velakin ülkemize gelişi sırasında birtakım kirli ve pis dolaplar dönmüş, burun direğini kıran sülfirik gaz kokuları çıkmıştı. Mavi Akım mı neydi, onu hatırlayan var mı? Hafıza-i beşer nisyan ile mâluldür. Peki orta halliler ve fakirler doğal gazla nasıl ısınacak? İzin verirseniz bazı tavsiyelerde bulunmak isterim: Evlerde sıkı giyinilecek. Kollu yün fanilalar, kazaklar, yelekler, hırkalar, uzun donlar, yün çoraplar... Kapılar, pencereler soğuğu geçirmez hale getirilecek. Yakıt tüketimi azaltılacak. Tüketim azalınca yeni zamlar yapılması kaçınılmazdır, onu da hesaba katmak gerek... Doğalgaz çok soğuk günlerde büsbütün kesilirse, soğuktan donmamak için birkaç haftalık çare ve çözümler bugünden düşünülmeli ve hazırlıklı olunmalıdır. Büyük bir iktisadî krizin sessizce yaklaştığını sanıyorum. Bilhassa İstanbul'da yaşamak çok zorlaşacak. Zam üstüne zam gelecek. Trafik sıkıntısı çekilmez hale geldi. Tanıdığım biri her akşam Sultanahmet'ten Zeytinburnu'na tramvayla bir saatte gidiyormuş. İş dönüşü saatlerinde vagonlar o kadar doluyormuş ki, kapıları kapanmıyormuş, hareket gecikiyormuş. Japonya'da (resimlerini gördüm) metro kapılarını kapatmak için her istasyonda tıkıştırıcı ve itici memurlar varmış, bir ayağı içeride bir ayağı dışarıda kalan yolcuları ite kaka tekme sille içeriye sokup, kapıların kapanmasını sağlıyorlarmış. Mevcut zamlar zenginleri üzmez ve sarsmaz. Lüks bir otomobil 150 bin dolardan 200 bin dolara çıksa, benzinin litresi yedi lira olsa onlar için fark etmez. Onların en büyük derdi pahalılık değil, yolsuzluktur. O yolsuzluğu kasd etmiyorum, yolların yeterli olmamasından ileri gelen yolsuzluk. 300 milyonluk arabasına binip de rüzgar gibi gidemiyor. Safiye Ayla'nın şarkısı neydi? "Otomobil uçar gider, ufukları aşar gider..." Artık otomobiller şehir içinde pek uçamıyor, bazen kağnı arabası veya kaplumbağa gibi yol alıyor. Zenginlerin çilesi de bu. Onların yanında bir de, durumları müsait, bütçeleri yeterli olmadığı halde sabah akşam tek kişi ille de otomobille evden işe, işten evce giden milyonlarca vatandaş var. Onlar otomobilsiz yapamazlar, yaşayamazlar. Otomobil ... Onlar otobüse, minibüse, vapura, trene binecek adamlar değildir. Toplu taşıt vasıtalarıyla yolculuk yaparlarsa utançlarından, kahırlarından ölebilirler. Zavallıların çareleri yok, çekecekler bu çileyi... Bugünkü halimize yine şükr etmeliyiz, ileride üç çılgın proje ile dev şehrin nüfusu 40 milyonu bulunca ne olacak? İstanbul'un ideal nüfusu en fazla 5 milyon olabilir. 82 milyonluk Almanya'nın 5 milyonluk Berlin'i gibi ... Sözü uzattım, sürç-i lisan ettimse affola. Herkese İstanbul'da huzur dolu, rahat, konforlu, mutlu, stresten uzak, haysiyetli, sosyal adaletli, güvenli, kaliteli, neşeli, muhabbetli sıcacık bir hayat temenni ederim. İyi yaşamlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi