M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Çok Önemli ve Uyarıcı bir Hadîsi Şerif

Çok Önemli ve Uyarıcı bir Hadîsi Şerif

Merhum İbrahim Canan'ın "Kütüb-i Sitte Muhtasarı" adlı kitabının ikinci cildinde (s. 292) Buharî'de yer alan bir hadîsin tercümesi şöyle:

"Huzeyfe (radiyallahu anh) anlatıyor: Herkes Resûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) hep hayırdan sorardı, ben ise, birgün bana bulaşabilir korkusuyla, şerden sorardım. Bir seferinde aramızda şu konuşma geçti:

-Ey Allah'ın Resûlü, biliyorsun biz, bir câhiliye ve şer devri yaşadık. Allah bizi İslam gibi bir hayırla nimetlendirdi. Bu hayırdan sonra tekrar şer var mı?

(Efendimiz buyurdu:) -Evet var.

-Peki bu şerden sonra tekrar hayır var mı?

Efendimiz şu soruya "Evet var, fakat bunda bulanıklık var" cevabını verdi.

Huzeyfe: -Ondaki bulanıklık da ne?

Efendimiz: -O zaman bir grup insan olacak, benim gösterdiğim yoldan ayrılıp bir başka yolda gidecek. Onların bazen iyi, bazen kötü olduklarını görürsün.

Huzeyfe: Peki bu hayırdan da sonra şer var mı?

Efendimiz: -Evet, bunlardan sonra Cehennem kapılarına çağıranlar olacak. Onlara kim uyarsa o uyanları Cehenneme atacaklar.

Huzeyfe: -Ey Allah'ın Resûlü, bunları (Cehenneme çağıranları) bize tavsif et (vasıflarını bildir).

Peygamberimiz: -Onlar bizim derilerimizi taşırlar, bizim dilimizi konuşurlar.

Huzeyfe: -Bu zamana yetişirsen bana ne yapmamı emredersin?

Peygamberimiz: Müslümanların cemaatlerine ve imamlarına iltihak et (Onlara katıl).

Huzeyfe: -O zaman onların ne cemaatleri ve ne de imamları mevcut değilse?

Peygamberimiz: O takdirde mevcut olan bütün grupları terk et, öyle ki bir ağacın köküne dişlerinle tutunmuş olman (gibi ne kadar kötü şartlar içinde de olsan) ölüm sana gelinceye kadar öyle kal, (fakat gruplara karışma)."

İbrahim Canan hocanın kitabından aldığım hadîs meali burada bitiyor.

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) kendisinden sonra zuhur edecek bazı fitnelere, şerlere dair haberler vermiştir. Peygamberimiz Muhbir-i Sâdıktır, hevasından konuşmaz.

1. Efendimiz, İslam tarihinde bulanık hayır devirleri olacağını söylüyor ve bu bulanıklığı şöyle tarif ediyor: O zaman bir grup insan olacak, benim gösterdiğim (Kur'an ve Sünnet) yolundan (kısmen) ayrılıp başka bir yoldan yürüyecekler. Onlar bazen iyi, bazen kötü olacaklar... Bugün namaz kılan, oruç tutan, bazı hayır hasenat işleri yapan, böylece iyilik sergileyen gruplar vardır ama madalyonun öbür tarafında Efendimizin yolundan çıkmışlar, bâtıl ve bid'at inançlara, yanlış uygulamalara sapmışlardır. Bunların kimisi lüks, israf ve sefahate batmış, kimisi Kur'anın kesin tenbihine (uyarısına) rağmen kafirlerle işbirliği yapıyor, kimisi zekatları Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı olarak topluyor ve sarf ediyor.

2. Başka şerli bir grup, insanları Cehennem kapılarına çağıracak, onlara uyanlar Cehenneme atılacak... Bu da Nebevî bir uyarıdır. İnsanları Cehenneme çağıracaklar kimlerdir?.. (Her şeyin en doğrusunu Allah bilir) Kur'anî ve Nebevî öğretilere aykırı şeyler söyleyenler, Kur'andaki nice kesin farzın ve haramın eski zamana ait tarihsel hükümler olduğunu, bunların bu devirde geçerli olmadığını iddia edenler... Deccalları, Kezzabları, Tağutları, Firavunları, Hamanları, Nemrudları, Süfyanları övenler... Müslümanları, Sünnete aykırı günah yollarına çağıranlar...

3. İnsanların Cehennem kapılarına çağırıldığı şer devrine erişen kimseye yapılan tavsiye: Müslümanların cemaatlerine ve imamlarına iltihak et... Burada "imamlar" kelimesi çoğul olarak geçiyor. Bir devirde bir tek meşru imam olabilir. Meşru bir imam varken, ikinci bir zat imamlık iddia ederse Şeriata göre onun idam edilmesi gerekir. Buradaki tavsiye "Hangi devirde yaşıyorsan, o devrin meşru imamına biat, itaat et, ona katıl" demek olsa gerek. Bir de "Müslümanların cemaatlerinden" bahs ediliyor. Bunun da bugünkü ceşit çeşit cemaatler değil, başlarında bir İmam-ı Kebir bulunan büyük cemaat, yani Ümmet olması akla yakındır.

4. Hz. Huzeyfe soruyor: "Öyle bir devir ki, o zamanda Müslümanların ne cemaatleri, ne de imamları var, o zaman ne yapayım?.." Efendimiz bu soruya şu cevabı veriyor: "O takdirde mevcut olan bütün grupları terk et..."

Bu hadîs-i şerifi defalarca okumamız gerekir.

Buharî'nin şerhlerine de müracaat edilmelidir.

Bugün öyle tehlikeli, ayak kaydırıcı, bâtıl, bid'at inançlar zuhur etmiştir ki, bunları kabul edenler dinlerini ve imanlarını koruyamaz.

Bu bâtıl inançlardan bazılarını sayayım:

1. Zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır iddiası.

2. Kur'anı, Peygamberimizi, İslam'ı red, tekzib ve inkar edenler de ehl-i necat ve ehl-i Cennettir...

3. Kur'andaki üç yüz küsur muhkem ayetin bugün hükmü geçerli değildir, onlar tarihseldir.

4. Resulullah Efendimizirn Sünneti din kaynağı değildir, bize sadece Kur'an (tercümeleri ve mealleri) yeter.

5. Feminizm ideolojisine uymayan ayet ve hadîsler te'vil edilmeli ve ayıklanmalıdır.

6. Camilere kadınlar doldurulmalıdır.

7. Kötü düzenlerde haram yemek caizdir.

8. İslama ve Ümmete büyük zarar vermiş, ağır darbe vurmuş filan şahsiyet evliyaullahtandır.

9. Ulema, fukaha aradan çıksın, herkes Kur'an tercümelerinden kendi aklına, re'y ve hevasına göre ictihad yapsın.

10. "Allah gerçek bir Janus'tur" (Janus iki çehreli bir Roma putudur) diyen kişi büyük bir Müslümandır.

Herhangi bir cemaatte (grupta, fırkada, hizipte) bu bozuk ve bâtıl inançlardan biri veya bazısı varsa, kesinlikle onlardan uzak durulmalıdır. Onlara iltihak etmek, onları desteklemek dini yıkmak olur.

Buharî'de geçen hadîs-i şerifi tekrar okuyalım.

* (İkinci yazı)

Laik İslam Türeticileri

BİRTAKIM aykırı ilahiyatçılar ve İslamcılar şimdi de laik/seküler İslam modası çıkartmak istiyor.

Eski hikayeler... İslam devleti yokmuş... Vaktiyle Mısır'da Abdurrazık adında biri İslam devletini inkar eden bir kitap yazmış ve ulema tarafından şiddetle tenkit ve takbih edilmişti.

Şu anda Türkiye'de güçlü ve yeterli bir ulema sınıfı yok, bizim aykırı ilahiyatçılar ve İslamcılar meydanı boş bulup kuru sıkı atıyorlar.

Dilimiz alışmış, İslam dini diyoruz. İslam deyince yanına din kelimesini eklemek gerekmez.

Arap alemindeki İslamcı aktivistler, "İslam din ve devlettir" diyorlar. İslam'ın devleti, zaten İslam kelimesinini içindedir.

Osmanlı din ü devlet dermiş.

İslam'da din ve devlet, din ve dünya, dünyevî ve ruhanî ayırımı yoktur.

İslam bir bütündür ve bütün beşerî faaliyetlerle ilgili hükümleri vardır.

Allah temizlik işlerine, ibadetlere, namaza, oruca, ahlaka dair emirler, yasaklar koyacak, öğütler verecek ama siyaset, devlet, dünya işlerine karışmayacak. Ne saçma bir düşüncedir bu. İslam alimleri, bilgeleri, münevver kişileri İslam'da devlet idaresine dair nice kitap yazmıştır.

İslam sekülarizmi kesinlikle kabul etmez.

Bir Müslüman dinine ne kadar sıkı şekilde bağlıysa ve onun hükümlerini hayatına eksiksiz uyguluyorsa o derecede iyi bir dindardır.

Dinden uzaklaşma aydınlık değil, karanlık ve kaos getirir.

Müslüman bir homo religiosistir.

İslam tevhid dinidir. Allah'a imanda tevhid, beşerî faaliyetlerin tanziminde tevhid.

"Benim dinim imanım İslam, medeniyetim Avrupa medeniyeti" diyen kimse ne büyük bir çelişki sergilemektedir.

Ateistler, çağdaşlar, İslam karşıtları var güçleriyle Müslümanları laik ve seküler yapmaya çalışıyor.

Biz Müslümanlar ise var gücümüzle Kur'an, Sünnet, Şeriat ve İslam ahlakı hüküm ve ilkelerine sarılmalıyız.

Bir Mason, Türkiye'nin masonik prensiplere göre idare edilmesini isteyecek, lakin ben bir Müslüman olarak İslam prensiplerine göre idaresini isteyemeyeceğim. Böyle hürriyet, böyle eşitlik olur mu?

Tekrar ediyorum:

İslam devleti vardır.

İslam'da din ve dünya, din ve devlet ayırımı yoktur.

Asıl soru şudur:

Nasıl bir İslam devleti?

Şehirli ve medenî olmayan, bedevî zihniyetli, ilim, irfan ve ahlakları yetersiz; Kur'anı, Sünneti, Şeriatı, tarikatı bilmeyen, karakteri düzgün değil, mürüvvetsiz ve fütüvvetsiz, nefs-i emmarelerine tapan kimseler elbette İslam devletini kuramazlar ve hasbelkader kurulsa ve başına geçseler de idare edemezler..

Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) ve Selef-i Sâlihînden sonra İslam devletinin âqil kişileri ve bunlardan oluşan değişmez şûrası vardır. Birkaçını sayayım:

Abdülkadir Geylânî... Ahmed- er-Rufaî... İmamı Rabbanî... İmamı Gazalî... Selahaddin Eyyubî... Şeyh-İmam Şâmil... Ve bu ayarda yüz kişi...

Gerçek İslam devleti, bu büyük zevattan mânevî nasihat alan, onların rehberliği ile hareket eden; âdil, insaflı, mürüvvetli, fütüvvetli, muttaqi, muhlis, aydınlanmış, aydınlatan, kendisi doğru yolda, başkalarını yola getiren kimselerle kurulur.

İslam'da din siyasete ve şahsî menfaate kesinlikle alet edilemez.

İslam'da, siyaset dine alet edilir.

İslam devletinde din ve maneviyat büyükleri devlet büyüklerinin ayağına ve kapısına gitmez, devlet onların ayağına gelir.

Adı İslam da olsa, bir düzen âdil değilse, o gerçek İslamî düzen değildir.

Adı İslam ama adamlar iktidarı kapmış, malı götürüyor. Böyle bir düzen adı İslam olan kendisi İslamî olmayan bir düzendir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi