M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ruh Asaleti

Ruh Asaleti

ZENGİN, edebî, yazılı Türkçemizde çok kelime ve kavramlar var ki, yıllardan beri tedâvülden kalkmış bulunuyor. Bunlardan biri asalettir. Sade Türkçesi soyluluk.

Soyluluk derken Avrupa'daki eski aristokratları kasd etmiyorum. Ruh soyluluğundan bahs etmek istiyorum.

İnsanlar hukuk önünde eşittir ama her konuda eşit değildir.

Âlim ile cahil eşit olamaz.

Ahlaklı ile ahlaksız da eşit değildir.

Namuslu ile namussuz hiç eşit olur mu?

İffetli ile iffetsiz... Vatansever ile vatan haini... Merhametli ile gaddar... Bunlar eşit değildir.

Sadece hukuk ve yargı önünde eşittirler. Birtakım temel haklara sahip olmakta eşittirler.

Gelelim ruh asaletine:

Toplum, ülke, devlet maddeten zenginleştikçe ruh asaleti bakımından fakirleşiyor.

Şu yaygın, yoğun, genel kokuşmaya bakınız. Bizde ruh asaleti olsa bu kadar kokuşma olur muydu?

Şu bazı yazarlara, konuşanlara bakınız. Ruh asaletinden hiç nasipleri olmamış.

Asalet kelimesini lügatlerimizden çıkartmışız.

Sadece asalet mi?

Mürüvvet de bizi bırakıp gitmiş.

Fütüvvet ahlakı da sizlere ömür.

Soruyorum: Bu memleketin basınında iffet kelimesi kullanılıyor mu? Bırakın kullanmak, kelime ve kavram olarak mânasını hakkıyla bilen kaç kişi kaldı?

Haydi ilericiler, çağdaşlar, materyalistler, İslam karşıtları bunlarla ilgilenmez diyelim, peki Müslümanlar ne yapıyor?

Müslüman kesim niçin ahlak, fazilet, hikmet, mürüvvet, iffet, istikamet, ruh asaleti diye feryat etmiyor?

Çocuklarımıza İngilizce, bilgisayar, matematik öğretmek için çırpınıyoruz da, niçin ruh asaleti, mürüvvet, hikmet öğretmek için herhangi bir gayretimiz yok?

Şimdiye kadar çok yazdım, yine yazacağım:

Bu memleketteki kokuşmadan, ahlaksızlıktan, bin türlü fuhşiyat ve rezaletten öncelikle Müslümanlar sorumludur.

İslam dininde "Emr-i mâruf ve nehy-i münker" denilen bir farz vardır ve Müslümanlar bu farzı hakkıyla yerine getirmiyor.

İslamî kesimde öyle adamlar var ki, bırakın emr-i mâruf yapmak, onlar bin türlü pisliğin, münkeratın içine batmışlardır.

Farz edelim ki, (kumarsız) at yarışları yapılacak, biz atlarımızla bu yarışlara katılacağız. Birinci olmak için ne yapmamız gerekir?

En asil, en vasıflı, en güçlü, en kaliteli atlara sahip olmamız gerekmez mi?

Her faaliyete, her hizmete bu açıdan bakmak gerekir.

Kedinin ve köpeğin bile asil olanı, olmayanı var.

Ruh asaletine sahip bir Müslüman kindar olmaz. Kur'andaki öğüde uyar ve kendisine kötülük yapana iyilik eder.

Asil Müslüman, komşusu ağlarken gülmez.

Din kardeşi aç gecelerken, o tok sabahlamaz.

Asil bir Müslümanın geliri azsa çorbaya ekmek doğrayarak karnını doyurur ama asla haram yemez.

Asil bir Müslümanın lüks meskeniyle, lüks yazlığıyla, lüks otosuyla, lüks elbiseleriyle öğündüğü görülmüş müdür? Böyle küçüklükleri ve beyinsizlikleri ruh asaletine sahip olmayan sefiller yapar.

Bileğine 50 bin dolarlık lüks ve israflı bir saat takmış, konuşurken birtakım el kol hareketleriyle onu etrafına göstermeye çalışıyor. Sefil, rezil, sürüngen mahluk!.. Saatli solucan!..

Elbisesiyle, gömleğiyle, kravatıyla, iskarpiniyle övünen adam veya kadında asalet mi olur?

Bendeniz yakın tarihte birtakım asil insanlar görmek bahtiyarlığına eriştim. Yazmıştım ama bir kere daha tekrar edeyim: Merhum üstad muallim Mahir İz beye 1952'den, Türkiyeyi terk etmek zorunda kaldığım 1969'a kadar 17 sene mülazemet ettim. Rahmetli, Ankara'da okuduğum yıllarda bana mektuplar gönderdi. Sık sık devlethanesine gittim, sohbetlerine iştirak ettim... Bu müddet zarfında bir kere bile hem baba, hem anne tarafından seyyid olduğunu söylemedi. Onun bu şerefini ve faziletini bundan bir iki sene önce öğrendim.

Mahir bey ruh asaletine sahip bir kimseydi.

Allah toplumumuzu, bilhassa Müslümanları ruh asaletinden, ahlakî faziletlerden, hikmetten mahrum bırakmasın.

Asaletsizlik... Ne büyük fakirlik...

* (İkinci yazı)

Tebrik ve Teşekkürler

İSTANBUL'a yakın bir şehirde Ehl-i Sünnete sımsıkı bağlı bir cemaat özel bir okul açmış; Türkiye okulları sıralamasında ilk on beş içinde yer almış. Öğrenince çok mutlu oldum, bu hayırlı hizmeti yapan kardeşlerimizi tebrik ediyorum.

Hedefimiz eğitim konusunda birinci olmak olmalıdır.

Cemaatlerin bu konuda rekabet etmeye hakları yoktur. Müslümanlar arasında rekabet değil, hayırlı işlerde müsabaka etmek (yarışmak) olmalıdır.

Hayırlı işlerin başında çocukları ve genç nesilleri iyi eğitmek, iyi yetiştirmek gelir.

Bir İslam okulunda sadece bilgi öğretilmez, aynı zamanda ahlak ve karakter terbiyesi verilir.

Üçüncü bir boyut da sanat ve estetik kültüdür.

İslam mektebinin mescidi olur ve orada beş vakit namaz, ehil bir imamın ardında cemaatle kılınır.

Yine gerçek bir İslam okulunda Ehl-i Sünnet mezhebine göre ilmihal, din, akaid, ahlak okutulur.

İslam okulunda İslamcı değil, Müslüman yetiştirilir. Nasıl Müslüman?.. İlim, irfan, hikmet sahibi ahlaklı, faziletli, vasıflı, güçlü, güzel Müslüman.

Medenî Müslüman, olgun Müslüman.

Bir İslam okulunu şu veya bu cemaat açıp işletebilir ama orada cemaatçilik veya tarikatçılık yapılmaz; militan, holigan, mutassıp, radikal yetiştirilmez.

İslam okulu İmana, İslama, Kur'ana, Sünnete, Ümmete hizmet eder.

İslam mektebinin küçük erkek öğrencileri küçük beyefendi, kız öğrencileri küçük hanımefendi olarak yetişir.

Hakikî İslam mektebinin kapısından içeri hiçbir bid'at, fitne ve fesat cereyanı giremez .

İslam mektebinde Tevhid-i Tedrisat eğitimi değil, Tevhidî tedrisat eğitimi verilir.

Ehl-i Sünnet Müslümanları Türkiye'nin en güzel, en parlak, en başarılı, en etkili okullarını açmalıdır.

Bazı baykuşlar, senin bu isteklerin laikliğe aykırıdır diyeceklerdir.

Değildir!... Çünkü laik Fransa'da Katolik kilisesinin özel okulları vardır ve laik devlet onlara yardım eder.

Böyle okullar laikliğe değil, dinsizliğe aykırı düşer.

Böyle Katolik okulları bizde de vardır ve Lozan anlaşmasının gölgesinde tedrisat yapmaktadır.

Çoğunluğu oluşturan Sünnî halk niçin kendi İslam okullarına sahip olamayacakmış?

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi