M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

İnsanların Tahtaları

İnsanların Tahtaları

İNSANLAR mutlak olarak eşit değildir. Hukuk önünde, insan hakları, haysiyeti, hürriyetleri bakımından eşittirler ama nice konuda eşit değildirler.

İnsanlar vasıf bakımından eşit değildir.

IQ'su 8o olan ile 130 olan zekâ bakımından eşit olabilir mi?

Bilen ile bilmeyen eşit olamaz.

İyi hayırlı bir insan ile kötü ve hayırsız insan da eşit değildir.

Hukuk önünde, evrensel insan hakları konusunda elbette eşittirler ama nice konuda ve sahada eşit değildirler.

Şimdi asıl konumuza, sadede girebilirim:

Zeka, akıl, ahlak, karakter, kerem, mürüvvet, alicenaplık, diğerkâmlık, hayra hizmet konusunda vasıflı insanlar vardır, vasıfsız insanlar vardır.

Saîd insanlar vardır, şakî insanlar... Hiç bu ikisi bir olur mu?

Hiç Ebûbekir ile Ebû Cehil bir olur mu?

İnsanlar etten, kemikten, kandan, deriden, bir gövdeden ve çeşitli organlardan müteşekkildir ama tahtaları/keresteleri aynı değildir.

Kereste, tahta bakımından kaç cins insan vardır?

Birincisi: En kalitesiz kavak ağacı tahtalılar... Kavak ağacından ev yapılmaz, mobilya yapılmaz, kapı pencere yapılmaz, yer döşemesi yapılmaz... Dayanıksız, mukavemetsiz, çürüktür, güvenilmez... Kavaktan kâğıt hamuru, kibrit çöpü ve portakal sandığı yapılır.

İkincisi: Çam tahtasıdır. Onun da kendi arasında çeşitleri vardır. Kaliteli çamdan ev, kapı pencere, mobilya yapılır. Kalitesiz çam beton kalıp yapmaya yarar.

Üçüncüsü: Meşe gürgen kestane gibi orta kaliteli keresteler...

Dördüncüsü: Ceviz ve o ayardaki keresteler.

Beşincisi: Abanoz, tek, akaju vs... Bunlar asil ve çok vasıflı ağaçlardır.

Şimdi bazı mecazî gerçeklere gelelim:

Kavak ağacından din görevlisi, öğretmen, subay, hukukçu, idareci olmaz.

Bu beş sınıf hizmetlilerin en az meşe, gürgen, kestane gibi kaliteli ağaçlardan olması gerekir.

Bir insanın kerestesi nasıl anlaşılır?

Çeşitli testler ve araştırmalar incelemeler yapılması gerekir:

(1) IQ zekâ testi... (2) Karakter testi (Sekiz ayrı karakter türü vardır)... (3) Soy kütüğü, bio-jenetik araştırmalar yapılması. (4) Uzun müddet denenmesi... (5) En sonunda istihareye başvurulması...

Tahtası kavak olan biri asla ve asla hâkim, savcı, polis, idareci, din hizmetlisi, uçak pilotu, idareci yapılamaz.

Cami imamlarının, vaizlerin, müftülerin, din dersi hocalarının tahtaları en azından meşe, gürgen, ceviz olmalıdır. Bir kısmı abanoz ve akaju olmalıdır. Onlar yüksele yüksele Şeyhülislam ve Meclis-i Meşâyih reisi olur.

Kesildiği vakit çok pis bir koku çıkartan ve kerestesi hiçbir işe yaramayan Aylandoz ağacından köy olmaz kasaba olmaz. Zaten halk bu ağaca o... ağacı der.

Türkiye Sünnîleri yakın tarihimizde hizmete yöneltecekleri çocuk ve gençlerin tahtaları, keresteleri konusunda çok dikkatsiz, ihmalkâr, gafilce ve cahilce hareket etmişlerdir.

Bir kere subaylık ve öğretmenliğe hiç önem vermemişlerdir. Suriye Sünnîleri de aynı ölümcül gaflete düşmüştür.

Tahtası en sağlam gençlerimizi subay, öğretmen, din görevlisi (=hademe-i hayrat), hâkim savcı, akademisyen, kaymakam vali yetiştirmeliydik.

Biz ne yaptık? Paralı meslekler diye en parlak, en kabiliyetli ve istidatlı çocuklarımızı doktorluğa, mühendisliğe yönlendirdik.

Kavak tahtasından cami imamı olmaz, namaz kıldırma memuru olur.

Bu yazımla hiçbir şahsı ve kurumu suçlamıyorum. Yazımda şahıs ve kurum ismi yoktur, anonimdir. Lütfen kimse üzerine alınmasın.

Çocuklarımızı ve gençlerimizi tahtalarına, kerestelerine göre yetiştirmemiz gerekir.

Sekiz yerden birden burs ve kredi alan Müslüman bir genç ileride hizmet edemez.

Kıymetli bir ceviz kütüğü bulduk. Kütük haliyle bir işe yaramaz. İşin ehli üstadlar tarafından yontulması gerekir.

Kaplan ile tekir kedi birbirine benzer. Bin tekir kedi bir Bengal kaplanı etmez.

Tekir kedi yetiştiren, yeterli sayıda kaplan yetiştirmeyen Müslümanları küfrün yırtıcı kaplanları parçalar yer.
* (İkinci yazı)
Müslümanları Uyarmak, Aydınlatmak, Bilgilendirmek...

SABAH namazları vaktinde uyuyan imanlı bir Müslümana yapılacak büyük bir iyilik, ona nasihat etmek, "Sevgili kardeşim gaflet uykusundan uyan, kalk Rabbine ibadet et" demektir.

Müslümanların âlimleri, seçkinleri, bilenleri, sorumluları; bilmeyen, gaflet eden din kardeşlerini bilgilendirmekle, aydınlatmakla, uyarmakla mükelleftir (=yükümlüdür).

Bu öğütler, uyarılar, aydınlatmalar nasıl yapılacaktır? Olumlu bir şekilde, ümit kırmadan, teşvik ederek, müjdeleyerek, sevdirerek, gerektiğinde korkutarak (inzar ederek) yapılacaktır.

Bilenlerin bilmeyenleri uyarması, aydınlatması, bilgilendirmesi onlar üzerine vaciptir.

Bu vazife ihmal edilemez.

Müslümanların çok büyük bir kısmı beş vakit namazı terk etmiştir. Onlara nasihat edilmesi, onların uyarılması gerekir.

Milyonlarca Müslüman ribaya/faize batmıştır. Onların uyarılması gerekir.

Milyonlarca Müslüman lükse, israfa, sefahate(=beyinsizliklere), aşırı tüketime yönelmiştir. Onlara nasihat edilmelidir.

Müslümanlar İmamsız kalmış, paramparça olmuş, bir yığın hizbe, fırkaya, cemaate, sekte, gruba ayrılmıştır. Bu konuda onlara nasihat edilmelidir.

Açık gezen kadınlara nasihat edilmelidir.

Dedikodu, gıybet, polemik, tecessüs, fitne fesat, tefrika ayyuka çıkmıştır. Bu kötülükler konusunda halka nasihat edilmelidir.

Din konusunda çok vahim bid'atler zuhur etmiştir. Halkın bunlara karşı uyarılması gereklidir.

Vahamet o raddeye varmıştır ki, küfür dinlerine mensup kişilerin de ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğu iddia edilmektedir. Bu konuda âlimlerin, bilenlerin gaflete düşenleri uyarması onların üzerine vazgeçilmez bir borç ve vazifedir.

Namaz kılmayanları, riba ile kredi alanları, tefrikaya düşenleri "Aman bu kardeşlerimizin moralleri bozulmasın, memleket çok iyiye gidiyor, Müslümanlar ilerliyor" diyerek uyarmamak büyük bir gaflet ve hıyanet olur.

Gaflete, cehalete düşen Müslümanları, onların bir kısmı rahatsız olsalar da, uyarmak gerekir.

Namaz kılmayan Müslümanlara namaz kıl demek, karamsarlık değildir.

Bu memleketteki yüz büyük cemaatin, tarikatın, hizip ve fırkanın hocaları, hoca efendileri, şeyhleri, üstadları bir araya gelerek Müslümanları uyarıcı bir beyanname hazırlayıp bunu gazetelerde yayınlatmalıdır.

Bunu yapmazlarsa sorumlu olurlar.

Hiçbir şeyh, ben filan tarikatın şeyhiyim, öteki Müslümanlar beni ilgilendirmez demek lüksüne sahip değildir.

Edilen nasihatlerin yüzde yüzünün tutulması gerekmez.

Yüz kişiye nasihat edildi, yüzünün de düzelmesi gerekmez.

Önemli olan etkili ve uygun şekilde nasihat edilmesidir.

Nasihatlerin etkili olması için ihlâsla, sırf Allah rızası için yapılması gerekir.

Âlimler, şeyhler, bilenler, nüfuzlu ve ziyalı Müslümanlar nasihat etmezlerse

Sapıtanların vebali onların üzerine olur.

Namaz kılmayanların vebalinin yüzde elli biri onların üzerine olur.

Gıybetçilerin vebali onların üzerine olur.

Bid'atçilerin vebali onların üzerine olur.

Ribacıların vebali onların üzerine olur.

Bu vebalden nasıl kurtulabilirler? Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun şekilde etkili nasihat ederek, uyararak, aydınlatarak, bilgilendirerek...

Hiçbir âlim, hiçbir şeyh, hiçbir ziyalı Müslüman; Müslüman halkı uyandırmak ve aydınlatmak vazifesinden feragat edemez. Uygun ve etkili şekilde nasihat edilse, namaz kılmayanların yüzde ellisi namaza başlar.

Riba/faiz yiyenlerin yüzde ellisi ribadan uzak durur.

Gıybet edenlerin yüzde ellisi bu çirkin dil afetinden kurtulur.

Açık gezen kadınların yarısı tesettüre girer.

Daha bir sürü büyük günah azalır.

Bendeniz din âlimi, fakih ve müftü değilim. Okuryazar bir vatandaş olarak, haddimi aşmayacak şekilde ilmihal ve ahlak vazifeleri konusunda halkı uyarmaya çalışıyorum.

Bu uyarıları, aydınlatmaları, bilgilendirmeleri, "Sen halkın moralini bozuyorsun, sen çok karamsarsın, biraz da iyi şeylerden bahsetsene..." diyerek tenkit etmek insafsızlıktır.

İyi şeyler denilen şeylerin çoğu keramet ve gerçek kalkınma değil, istidraçtır. Firaseti olan anlar.

İstidracı keramet sanmak ne büyük bir gaflet ve şaşkınlıktır!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi