M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Merhum Mustafa Sungur

Merhum Mustafa Sungur

MERHUM Mustafa Sungur bir İslam kahramanıydı. Ömrü boyunca iman, İslam, Kur'an, Sünnet ve Şeriat nurlarının yayılması için muhlisen lillah hizmet etmiştir.

O bir has hizmetkardı. Hizmetlerini dünyaya ve nefsaniyete alet etmemiş, rızaen lillah çalışmıştır.

Hizmetlerinden dolayı dünya ücreti istememiş ve almamıştır.

Aşırılıklardan uzak, itidal, tevazu ve fazilet sahibi bir hizmetkardı.

Dünyaperest delilerin gözünde o bir deliydi. Hizmet delisi... Bu dünya böyledir. Kimi altının gümüşün, dünya mallarının, riyaset ve şöhretin, lüks israflı sefih hayatın delisi olur; kimisi de hizmet delisi.

Kendilerini akıllı sanan beyinsiz deliler, asıl akıllılara deli derler.

Mustafa Sungur'un meşrebi, mesleği, metodu Risale-i Nur idi ama gaye imana, İslama, Kur'ana, Sünnete, Ümmet-i Muhammed'e (Salat ve selam olsun ona) hizmetti.

Yıl 1968. Aylardan Temmuz veya Ağustostu. Bugün gazetesi ile duyurularak Süleymaniye camiinde bir Pazar günü büyük cemaatle sabah namazı kılınmıştı. Cami ve etrafı hınca hınç dolmuştu. O tarihte Boğaz köprüleri henüz yapılmamıştı, taşradan otobüslerle gelen Müslümanlar denizi araba vapurlarıyla geçmişti. Cemaat dağılırken bir de bakmıştım ki, Mustafa Sungur ve Mustafa Osmanoğlu da oradalar. Yanlarına gitmiştim, musafaha edip kucaklaşmıştık. Onlara "Demek İstanbuldaydınız ve namaza siz de geldiniz..." dediğimde "Hayır, İstanbulda değildik. Bütün gece otobüsle yolculuk ederek Karabükten geldik..." demişlerdi.

Mustafa Sungur mânevî rütbesi yüksek bir hizmetkardı.

O gizli bir hazineydi.

O bir örnekti.

Cenab-ı Hak rahmetiyle muamele buyursun.

(Mustafa Sungur'un cenaze namazını kılmaya gittiğimde Fatih camiinin içi, avlusu, bahçesi mahşerî bir kalabalıkla dolmuştu. Kadirşinas ve vefalı Müslümanlar taşradan ve şehir içinden gelmişlerdi. Etraf polis kaynıyordu, Başbakan da gelmişti. Onun da vefasına ve kadirbilirliğine teşekkürler...)

İslam'a ihlasla hizmet etmek isteyen akıllı gençlere:

İslam'ın has hizmetkarları olmak istiyorsanız, hizmetle dünya menfaatlerini bir araya getirmeyiniz. İman ve İslam hizmetlerini dünya ticaretlerine, zengin olmaya, riyasete, şan ve şöhrete, halkın mergubu olmaya, alkış toplamaya, aferinler almaya alet etmeyiniz. Biz öyle bir Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) Ümmetiyiz ki, Adem Oğullarının Seyyidi olan o zatın eline bazen büyük miktarda para ve mal geçerdi de, onların hepsini bekletmeden Allah yolunda sadaka olarak dağıtır, kendisine bir şey ayırmaz ve nice zamanlar aç kalırdı. Efendimizin hanımlarının ocaklarında, ellerinde pişirecek bir şey olmadığı için bazen aylar boyunca ateş yakılmazdı. İmana İslama Kur'ana Sünnete Şeriata Ümmete hizmet etmek isteyenler dünyaya arka dönmeli, dünyayı ayaklar altına almalıdır. Has hizmetkarın ücretini yaratıklar değil, Yaratan verir. Hizmetkar bu ücretin fânî dünyada verilmesini istemez, ebedî kalınacak yer olan ahirette verilmesini ister.

* (İkinci yazı)

Titanic Batarken

BİR beyinsizin "Bu gemiyi Allah bile batıramaz" dediği muhteşem Titanic'in ilk seferi... Geminin lüks ve birinci sınıf mevkilerindeki yolcuların keyfine diyecek yok...

Yeniliyor, içiliyor, kumar oynanıyor, orkestralar çalıyor, danslar ediliyor, şampanyalar patlatılıyor...

Mücevherleri pırıl parıl parlayan dekolte kadınlar... Şen ve şuh kahkahalar...

Gemi bin türlü fuhşiyat, zina, işret, günah, irtişa, irtikab içinde dört bacasından dumanlar savurarak hızla yol alıyor.

Gemi yandan bir buz dağına çarpıyor ve gövdesinde bir rivayete göre yetmiş metrelik bir yırtık oluşuyor. Titanic'in plânlarını yapan mühendis bu ilk yolculuktadır. İçeriye dolmaya başlayan suları görüyor ve yapacak bir şey yoktur, gemi birkaç saat içinde batacaktır diyor.

Yolcular paniklemesin diye onlara bu durum anlatılmıyor hemen... Orkestralar çalmaya, şampanyalar içilmeye, valsler yapılmaya, mücevherler takılmaya devam ediyor...

Gemiyi yapanlar o kadar mağrurdurlar ki, herhangi bir batışta yolcuların tamamını kurtaracak miktarda tahlisiye sandalı koymamışlardır. Öyle ya Titanic batmaz.

Başka bir Titanic...

Çılgın eğlenceler, içkiler, kumarlar, şen ve şuh kahkahalar...

Gemide zina, fuhşiyat gırla gidiyor...

Orkestralar gırla gidiyor... Sarhoşlar hararetli şekilde tartışıyor.

Arada bir ufukları gök gürültüsü gibi sarsan gooool sesleri.

Gemideki mankenler ve zenperestler seks ve şehvetten çıldırmış ve kudurmuş gibiler.

Gemi yüzen bir Sodom ve Gomore gibi günah denizinin dalgaları arasında bata çıka gidiyor.

Gemi bir buzdağına çarpabilir mi?

Çarpmış bile, su alıyor, bu gidişle batar...

* (Üçüncü yazı)

Gülnuş Sultan Camiinde Alarm Zilleri

PAZAR günü sabah namazını Üsküdar İskele meydanındaki Gülnuş Valide Sultan camiinde kıldım. Evden oraya doğru giderken Galata Köprüsü üzerinde balık tutanları gördüm. Sayıları az değildi.

Camide imam efendi namazdan önce Kur'an okurken birden bire kulak tırmalayıcı korkunç sesler duyuldu. Alarm zilleri çalmaya başlamıştı. Ne kadar sürdü bilmiyorum hayli rahatsız ve tedirgin olduk.

Hayret!.. Sabah namazında camide hayli genç var... Üsküdar'ın dindar gençleri sabah namazına mı gelmişler?.. Namaz bittikten sonra gençlerden birine siz nerelisiniz diye sordum. Biz bir grup Saadet Partili gençleriz Ankara'dan gezmeye geldik cevabını aldım...

Camiin giriş kapısına İngilizce ve Almanca "Ayakkabılarınızı burada çıkartınız" mealinde cümleler yazmışlar. Her ikisinde de yanlışlar vardı. Bu bozuk cümleler kültür eksikliğimizin göstergesidir.

Namazdan sonra Üsküdar çarşısındaki bir lokantada çorba içtik. Aslında çaylı peynirli zeytinli yumurtalı kahvaltı etmek isterdim ama kafilemizdeki iki dostumuz Hindistan perhizi yapıyor, hayvanî gıda yemiyorlarmış. Dönüşte Dolapdere bitpazarına uğrayıp birkaç porselen ve kitap aldım...

Aynı gün akşam namazını merhum Mustafa Sungur'un cenazesinden dönerken Fatih Dülgerzade camiinde kıldım. Cemaat camiyi doldurmuştu. Farz namazı başladı, İmam cehren okuyor. Birden gök gürültüsü gibi bir ses duyuldu, hoparlör bozulmuştu. Kaç saniye sürdü tam bir rakam veremeyeceğim ama bütün cemaat rahatsız olduk, huzurumuz kalmadı. Bu korkunç ve huzur bozucu gürültüler, madenî iniltiler, böğürtüye benzeyen sesler iki tekrar tekerrür etti. Namazdan sonra, bendenizden başka, bu hoparlör rezaletinden cehren şikayetçi olan görülmedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi