M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

SAYgısız SALdırganlar

SAYgısız SALdırganlar

SAYmak… Hapishanede gün SAYmak… Sövüp SAYmak… Kendisini kurufasulya gibi nimetten SAYmak… Türkan SAYlan… SAYım suyum yok…

SAY köküyle yapılmış epeyce kelime ve deyim vardır dilimizde.

SOY köküyle yapılmış kelime ve deyimler de az değildir. Elma SOYmak… Devletin ve belediyelerin bütçelerini SOYmak… Türk, Kürt, Ermeni SOYkırımı yapmak… SOYsuz…SOYgun…

Bu lisanî girizgâhtan sonra konumuza girelim:

SAYgısız bir çalgıcı çoğunluğun dini inançlarına SAYgısızlık yapmış, medeni ve akıllı bir vatandaşa yakışmayacak şekilde sövüp SAYmış. Müslüman vatandaşlar yargıya müracaat edip şikayette bulunmuşlar, savcılık şikayetlerin haklı olduğunu kabul etmiş ve kamu davası açmış. Mahkeme soruşturmuş, araştırmış, incelemiş ve SAYgısızın İslam’a sövüp SAYmalarını kanunlara aykırı bulmuş, bir sene küsur ay hapis cezası vermiş.

SAYgısız ve onun destekleyen zümre bunun üzerine ayağa kalkmış, feryat ediyor.

* Olur mu böyle şey? Düşünce hürriyetine aykırıdır!.. Sen İslam’a saldır, hakaret et, milyonlarca vatandaşın temel haklarını çiğne ve sonra bu düşünce hürriyeti olsun.

* M. Kemal Paşa’yı biri biraz şiddetli şekilde tenkit etse bu tenkitleri doğru olsa bile onun için düşünce hürriyeti yoktur. Atatürk’ü Koruma Kanunu gereğince hapse mahkûm edilirse oh olsun derler.

* SAYgılı, terbiyeli, medeni, insan haklarına bağlı bir ateist hiçbir zaman ülkenin dominant dinine ve o dine bağlı on milyonlarca vatandaşa saldırmaz. Saldırırsa medeni bir ateist olmaktan çıkar, bedevi ve vahşi bir ateist olur. Maalesef bizdeki birtakım aydın müsveddeleri İslam’a ve Müslümanlara saldırmayı ilericilik ve uygarlık sanıyorlar.

Hem küfür edecek, hem de mahkûm olduğu zaman düşünce hürriyetinden bahsedecek. Mantık fukaraları.

Bendeniz Tevhid inancına bağlı bir Müslüman olarak Hindistan’da Mecusilerin kutsal şehri Benares’e gitsem, orada Hinduların tahkir eden konuşmalar yapmam, yazılar yazmam. Onlar ineği kutsal tanırlar, ineklerine de tekme atmam, aksine yanlarından geçerken okşarım.

Tel Aviv’de Ortodoks sofu Yahudilerin mahallesinde otursam onları üzmem.

Sina Yarımadası’ndaki Kıbtî manastırında misafir kalsam Teslise inanan rahip ve keşişleri tahkir etmem, üzmem.

Hayatım boyunca iki tür ateistle karşılaşmışımdır:

1. Medeni ateistler: Bunlar, Müslümanları tahkir etmezler. Dini konularda tartışmazlar, iç barışı bozmazlar. Medenice hareket ederler.

2. Agresif, radikal, SAYgısız, kırıcı, düşman, terbiyesiz, edepsiz, ahlaksız, beyinsiz, âdi, bayağı, hırçın, kaba, hırgür çıkartıcı ateistler. Maalesef böyleleri medyamızda da vardır. Ateist oldukları için kendilerini üstün görürler, mecazî manada bir tür ırkçılık yaparlar. Türkiye’deki fitne ve fesatta bunların hayli tuzu biberi bulunmaktadır.

Osmanlı İslam Devleti bir “Milletler birliği” idi. Osmanlıca’da millet din, ümmet, cemaat manasına gelir. İslam milleti, Rum Ortodoks milleti, Gregoryen Ermeni milleti, Latin Katolik milleti, Yahudi milleti gibi. Müslümanlar cenazelerini kabre koyarken “Resulullah’ın milletinden olarak…” derler. İslam’da din ve millet birdir… Osmanlılar, başka dinlere mensup ehl-i zimmete büyük tolerans göstermişler; onların kimliklerini, kültürlerini, lisanlarını örf ve adetlerini korumalarına izin vermişlerdir.

Kemalist rejim Müslümanlara bu hürriyeti vermedi.

1923’te kurulan Cumhuriyet bir İslam cumhuriyetiydi. Anayasa’nın ikinci maddesinde “Devletin dini, Din-i İslamdır” yazılıydı. Dolmabahçe Sarayı’nda, Hilafet tahtına Ankara Büyük Millet Meclisi tarafından oturtulmuş bir Halife-i Müslimîn bulunuyordu. Mahkemelerde İslam kanunu olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye ile hüküm veriliyordu, hafta tatili cuma idi. Bütün İslam kadınları tesettürlü idi, İslam medreselerinde icazetli hoca yetiştiriliyordu, tekkeler açıktı zikrullah yapılıyordu…

1924’te Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han Hazretleri sürüldü ve Müslümanlar için kara günler başladı. Birtakım Derin Güçler İslam Cumhuriyeti’ni bir Selanikîler Cumhuriyeti haline dönüştürme faaliyetine başladı… İşte zamanımızdaki birtakım SAYgısızlar o günlerin nostaljisi içindeler.

Türkiye’deki bir buçuk milyon kripto Yahudi, bir buçuk milyon kripto Haçlı bu ülkede azınlık olduklarını bilmeli ve çoğunluğu oluşturan Sünni Müslümanların temel insan haklarını çiğnemeye kalkmamalıdır.

Türkiye’deki egemen azınlık oligarşik vesayet rejimi temellerinden çatırdamaktadır. Güçlü ve egemen azınlıkların realist olmaları, insan haklarına saygı göstermeleri ülkenin huzuru ve azınlıkların bekası için son derece önemli bir konudur.

Egemen azınlıklar İslam’a ve ümmete saldırmayı bıraksınlar…

Müslüman çoğunluktan özür dilesinler…

Yaptıkları zulümleri telafi etsinler…

“Allah Müslüman mı?..” gibi geri zekâlıca söylemleri bıraksınlar.

Allah Müslüman mı sorusu ne kadar aptalca bir sorudur.

Allah Hazret-i Muhammed’i (Salât ve selam olsun ona) insanlığa bir Haberci ve Elçi olarak göndermiştir. İnsanlığa kitab ve anayasa olarak Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Onun katında hak, doğru, gerçek din İslamdır… Allah Kur’anda “Dinde cebir ve ikrah yoktur” buyurarak Yahudilere, Hıristiyanlara, ötekilere din hürriyeti vermiştir.

Egemen azınlıkların bazı düşünürleri, düşünmezleri, yazarları, sözde aydınları eski alışkanlıklarından bir türlü kurtulamıyor. Onlarda vaktiyle Güney Afrika Cumhuriyeti’nde apartheid ırkçı felsefesi hâkimdir. Bu adamlar ve kadınlar Beyaz’dır, çoğunluğu oluşturan Müslümanlar zencidir. Bu kafanın Türkiye’yi nasıl böldüğünü, toplumsal barış ve mutabakatı nasıl berhava ettiğini görüyoruz.

Türkiye’nin Müslüman çoğunluğu Selaniklilerin ve müttefiklerinin şeytanî divide et imperia=böl parçala ve hükmet prensibi uyarınca bin parçaya, hizbe, fırkaya, cemaate, İslamcılığa ayrılmış bulunmaktadır. Bu parçalanmışlık elbette ilelebed sürmeyecek, gelecekte Türkiye’nin bütün Sünni Müslümanları bir İmam-ı Kebir’e biat ve itaat ederek tek bir ümmet haline gelecektir.

Birtakım SAYgısızların, Müslümanların ileride birleşeceklerini ve çok güçlü olacaklarını düşünerek ayaklarını denk almaları gerekir.

Eski kötülük ve zulümlerinden pişman olup İslam’a ve Müslümanlara SAYgılı oldukları takdirde bu ülkede soysal barış içinde yaşayabiliriz.

Güney Afrika’da zenci çoğunlukla barışan beyazları düşünsünler.

SAYgısız saldırganlar en büyük zararı kendilerine yaptıklarının bilincinde olmalıdır.

 

“İkinci yazı”

Olmak veya Ölmek

MERHUM üstad Necip Fazıl ya olmak, ya ölmek derdi. Türkiyenin Sünnîleri de ya olacaklar, ya ölecekler.

Olmak ne demektir? Şerhi yapılsa kocaman bir kitap olur.

Ya bütün mü’minler bir İmam-ı Kebire biat ve itaat ederek tek bir Ümmet olacaklar, yahut esaret ve zillete düşerek mânen öleceklerdir.

Müslümanlar ya alim ve fazıl olacaklar, yahut öleceklerdir.

Ya ahlaklı ve faziletli olacaklar, yahut ölecekler.

Seher vakitlerinde mutlaka uyanık olacaklardır… O vakitte uyku ölümdür.

Doğru ve dürüst Müslüman olacaklardır. Eğrilik, yamukluk, sahtekarlık ölümdür.

Şimdiye kadar haram rantları kafirler yedi, bundan sonra Müslümanlar yesin… Ya öyle mi? Haram öldürür bilmiyor musun?

Tefrika ölümdür…

Cahillik ölümdür…

Riba ve zina ölümdür…

Emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını terk etmek ölümdür.

Paraya, mala, zenginliğe tapmak ölümdür.

Cihad fi sebilillahı terk etmek ölümdür.

İsraf ölümdür. Müslümanlar ya kanaatli olacaklar, yahut israf çukuruna düşüp öleceklerdir. En zeki, en kabiliyetli, en istidatlı, en vasıflı, en güçlü çocuklarımızı subay, öğretmen, din hizmetlisi yetiştirmezsek ölümlerden ölüm beğenelim.

Futbol kulübü tutar gibi cemaatçilik, hizipçilik, fırkacılık, baronculuk yapmak dirilik değil, ölümdür.

Rüşvet almak ölümdür.

Tevhidî eğitim yapacak gerçek İslam Mektepleri açmamak bir intihardır.

Bazen yiyecek bulamayıp da kuşağının altına yassı bir taş koyan Nebiye (Salat ve selam olsun ona) iman ettiklerini söyleyenler, nedir bu tıkınma, israf, marka çılgınlıklarınız…

Bir delikten çıkan zararlı mahluk tarafından ikinci kere değil, bin kere sokulan Müslümanlar!.. Siz de hiç firaset ve basiret yok mudur?

Ya camilerin mihraplarına gerçek imamlar koyacağız, yahut öleceğiz.

Günde beş kez, mâbetleri cuma namazlarında olduğu gibi dolduran cemaatler oluşturamazsak bize hür ve haysiyetli bir hayat yoktur.

Tek bir Ümmet içinde olmayan, musalli olmayan, sahih itikada sahip bulunmayan, Muhammedî ahlakla mütehalli olmayan, alim ve arif olmayan, firasetli olmayan, medenî olmayan Müslümanlar zaten bir tür ölümle ölmüşlerdir.

Tercih bize aittir. Ya olmak, ya ölmek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi