M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Küfürbaz Gazeteciler

Küfürbaz Gazeteciler

İKİ tanınmış gazetecinin birbirlerini kötüleyen yazılarını okudum. Ciddî tenkidin kırıntısı bile yoktu. En bayağı küfürler, hakaretler, sövüp saymalar.

Okudum, çok üzüldüm, öfkelendim, teessüf ettim.

Gazeteciler yazarlar arasında görüş ve fikir ayrılıkları olabilir ama böyle yazılar yazılmamalıdır.

Birisi sövse, bayağılaşsa bile ötekisi aynı seviyeye düşmemelidir.

Gazetecilerimizin, yazarlarımızın edib olmaları, nezih yazılar kaleme almaları gerekir.

Halkımız, bilhassa gençlerimiz edib ve nezih gazeteci üstad ve ağabeylerin seviyeli yazılarını okumak suretiyle kemal bulmalıdır.

Fikirleri, görüşleri, tercihleri birbirine zıt iki gazeteci nasıl tenkitler yazmalıdır:

“Muhterem beyefendi… Filan tarihli ve falan başlıklı makalenizi okudum ve doğrusu taaccüb ettim. Sizin gibi fazl u kemal sahibi bir üstad o satırların altına nasıl imza atabilir?”

Evet en ağır tenkitler bile bu üslupla kaleme alınmalıdır.

Fikri ve kültürü olmayanların işidir âdi küfürler savurmak.

Yeterli edebiyat kültürüne vakıf olan, hasmını meselâ Ziya Paşa’dan nakl edeceği bir beyitle yere serebilir.

Yüksek gazetecilere külhanbeyi, tulumbacı, ayak takımı üslubu ve ağzı yakışmaz.

Hiçbir açık veya kapalı hanım gazeteci, mahalle karıları gibi şirretlik yapamaz, iffetli ve seviyeli kadınlara yakışmayan düşük kelimeler ve tabirler kullanamaz…

Memlekette maalesef ahlak çok bozuldu ve bunun birinci sebebi ahlaksız medyadır.

 

(İkinci yazı)

Hereke’de Bahar

Geçen gün Hereke’nin arka taraflarında bir dostumun yazlığına gittim. Hava tertemizdi. Kuş sesleri içinde sohbet ettik. Geceleri bülbüller ötüyormuş. Üzerinde “ve cealna minel mâi…” ayeti yazılı çeşmeden şırıl şırıl su akıyordu. Tavuklar, iki terbiyeli bekçi köpeği… Saksılardaki limon ağaçlarında pıtrak gibi meyve vardı. Evde Süleymaniye işi tunç mangallar, orijinal bir borulu gramofon, duvarlarda hüsn-i hat levhaları, Düzgünman ebruları, minyatürler, kitaplar… Çardak altında oturduk, yemek yedik, çay kahve içtik. Talebeliklerinden tanıdığım iki öğretmen hanım geldi, börek ve dolma yapıp getirmişler. Dostumun evini iki sene önce soymuşlar, epey eşya götürmüşler. Hırsızlık ve soygunculuk millî bir spor halini aldı. Hırsızlık suçlarına âdil ve müessir cezalar verilse, bu kadar sirkat vak’ası olur mu? Bugünkü hukuk sistemimiz, hırsızların hakkını, hırsızlığa mâruz kalan mağdurlarınkinden daha fazla koruyor. Ah Osmanlı adaleti!...

 

(Üçüncü yazı)

Her Tenkit Eden Düşman değildir

SİYASET hayatımızda çok büyük bir yanlışlık var. Tenkit eden herkesi düşman olarak görüyor bazıları. Evet düşmanca tenkit edenler vardır ama her tenkit eden ille de düşman değildir. İyi niyetli, yapıcı tenkitler de vardır.

Bütün siyaset adamları için söylemiyorum. Anlattığım gibi olan siyasîler var. Kendilerini lâ yuhti ve lâ yüs’el sanıyorlar. (Lâ yuhti hatasız, lâ yüs’el sorumsuz demektir.)

Yapıcı, müsbet, hayırlı, uyarıcı tenkit yapanları düşman olarak algılamak ve onlara düşman muamelesi yapmak büyük ve ölümcül bir siyaset hatasıdır.

İslamın bazı prensipleri vardır:

1. Mâruf, iyi, doğru şeyler emr edilir.

2. Münker, çirkin, kötü günahlar tenkit edilir, engellenmeye çalışılır.

3. Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır.

4. Bilenlerin bilmeyenleri uyarması gerekir.

5. İnsan mâsum değildir, hatâ edebilir, yanlış yapabilir.

***

Bendeniz siyasete pek karışmam. Tenkit edersem, isim belirtmem, anonim şekilde tenkit ederim. Faydadan çok fitnesi ve mefsedeti olan tenkitleri yapmak istemem.

Sayın politikacılılarımıza sesleniyorum: Lütfen ve merhameten olumlu, faydalı, müspet, uyarıcı, iyi niyetli tenkitleri düşmanlık olarak görmeyiniz. Aksi takdirde ileride siz ziyan edersiniz.  11.06.2016

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi